Bir vakitler şehrin batı mahallelerinde askerlik çağına gelen gençler için yılın belli dönemlerinde asker uğurlama geleneği vardı. (Kendisi o bölgede yaşadığından şehrin diğer bölgeleri hakkında aktaracağı fazla hatıra yoktur.) Askerlik şubesince asker alımı işlemleri şehrin tarımla ilgili olduğu bilindiği için bağ bozumu zamanından sonraki dönem ya da önceki bahar zamanlarındaki celplerde yapılırdı. Son yoklaması yapılan celp kağıdı çıkan gençler, askere alınmaya bir ay kadar kala kendi aralarında organize olarak, işi bilenlerin yardımıyla elde taşınabilecek boyutta bir bayrak ve sopası ayarlamaya çalışırlardı. Eğer uygun bir bayrak bulamazlarsa muhtardan, karakoldan ya da okuldan bir büyük bayrak istenirdi. Okul müdürünün gönlü olursa büyük bayrakla beraber ucunda pirinçten ayyıldızlı alemi olan, resmi geçitlerde ve törenlerde kullanılan bayrak direği de olabilirdi ki makbul olan buydu.
Çocukluğunun ve ilk gençlik yıllarının hatıraları arasında yer alan bu asker uğurlama merasimleri; askerlik çağına gelmiş gençlerin bayraklarla ve davul zurna ile mahalledeki evleri kapı kapı dolaşıp mahalle halkına veda etmek helalleşmek için ziyaret etmeleri ve evdekilerin de onlara karınca kararınca hediyeler vererek onları onurlandırması şeklinde özetlenebilir.
Kapısı çalınan evde askere gidecek bir genç var ise, kapı önünde daha uzun süre durulur, davullar zurnalar daha koygun havalar çalar, gençler ile yakınları daha fazla oyunlar oynar ve o evin önünü sanki daha çok şenlendirirlerdi.
Davulun gümbürdediği, zurnanın tiz ve yanık sesiyle camları titrettiği sırada, gençlerin toplandığı alanı gören pencereler hızla açılırken, perde gerisinden genç kızların gülüşmeleri duyulur ve -nedendir bilinmez- göz ucuyla pencereleri süzen bazı asker adayı gençlerin kıpırdadığı, duruşlarını düzelttiği, üstbaşlarını topladıkları, şöyle bir diklenerek heybetlendikleri, daha canlı oynayarak daha gür nara attıkları gözlenirdi.
Asker gönderecek ailenin hüznünü paylaşmak, azaltmak gayesiyle yapılan bu eylemler her ne kadar aileyi eğlendirir görünse de, evin içine arasıra girip çıkan bazı ihtiyarların silinmiş gözlerinde yaş pırıltıları dikkatli bakanlar tarafından fark edilirdi.
Askere gidecek o evin gencini de aralarına alan diğer gençler ve evden katılanlarla halay ve eğlence sürse de her yere sinmiş olan o hüzün dağılmazdı. Davul zurna sesleri bir müddet daha sürer, sonra bir yandaki kapı çalınır, yine benzeri burukluklarla devam eder giderdi.
Bazen de nice bir zaman önce kurtuluş savaşında bir yakınını kaybetmiş nine, bükülmüş beli ve titreyen elleriyle kapıyı açtığında, davul sesini duyarak aceleyle gelen yakın akrabaları evlatları torunları konu - komşuları çevresini sarardı. Asker alayında sesler kesilir, davullar zurnalar susar, saygılı bir sessizlik ortalığa hakim olurdu. Gençlerden biri yeni hatırlamış gibi aniden ninenin elini öpünce, asker alayındaki gençler de ninenin elini öpme yarışına girerlerdi.
O günlerde Kurtuluş savaşının acılarını yaşayanlar hala hayattaydı. Kimi düşmanla savaşmış, biraz genç olanlar da o acıları yaşayanların gözü yaşlı anılarıyla büyümüştü. İşte o zamanları hayal meyal hatırlayanlardan biri olan nine de titreyen elleriyle önüne doğru indirilen bayrağı ya da eski adıyla sancağı öper, ardından yine titreyen elleriyle hediyelerini iğnelemeye tutturmaya uğraşsa da hemen başaramazdı. Bu sırada çocukları torunları bir telaşla yardım etmeye çalışırlarsa da mırıl mırıl söylenerek ve itekleyerek -karışmayın ben takacam diyerek terslerdi. Bayrağı nineye doğru eğen genç beklemekten yorulsa da sabırla beklerdi. Nine hediyeyi bağlayıp, bayrak tutan gencin de alnından öptükten sonra, "hayde çalın bakalım, cenaze evi değil burası, daha ben ölmedim." der gibi bir el işaretiyle davulcuyu zurnacıyı ikaz ederdi. Önce tiz bir sesle zurna, ardından davulun gümbürtüsü ile normale dönerlerdi.
Her hane kendi gücü nisbetinde hediyesini asardı. Bu hediyeler genellikle bir çıkın, bir kese içinde olurdu, ancak isteyen havlu, kumaş ve pazen vesaire de bağlardı. Bayrak, evden eve kapıdan kapıya haneden haneye dolaştıkça üzerindeki hediyeler de artardı. Bu ağırlaşan bayrak ile direğini beline takıp eliyle tutan irikıyım genç zamanla yorulurdu ve bayrağı yine güçlü kuvvetli diğer arkadaşlarına devrederdi.
Yaklaşık bir hafta boyunca devam eden bu hararetli hareketli günlerde mahalledeki çocukların başka oyunları eylenceleri olmazdı. Küçük büyük işi olmayan mahalleli çocuklar asker davulunun arkasında dolaşır dururdu. Askere gideceklerin arasında abileri amcaları dayıları varsa daha da kıvançla dolaşırlardı arkalarından. Bu eğlenceler bittikten sonra sokaktaki çocuk oyunları da belli bir süre askercilik üzerine olurdu.
...
Kendi akranlarıyla beraber asker davulu ile bayrak asıp kapıları dolaşacakları dönemde üniversitede öğrenciydi. Bu nedenle toplanan hediyelerin akranlarınca nasıl paylaşıldığını, neyi nasıl uyguladıklarını bilemedi, önemsemedi de. (Sadece blog sayfasını bir gün birileri okur da merak ederlerse diye bilgilendirmek amacıyla açıklamak isterdi.) Öğrenciliği devam ederken ekonomik sıkıntılar maddi imkansızlıklar sebebiyle Türkiye Elektrik Kurumunda vardiyali olarak çalışmaya başladığından ailesini bile sık göremez olmuştu. Çocukluğunu ve gençliğini yaşadığı şehir, eski geleneksel yapısını da gitgide kaybetmeye başlamış, sokak aralarına dikilen beşer katlı apartmanların arasında eski dostlar da yollarını bilemez, birbirini göremez, birbirinden haberdar olamaz hale gelmişti.
...
Gitgide herşeyin şartlara göre değiştiğini de fark etti. Artık davul zurnalarla bayraklarla hane hane dolaşanlar olmuyordu. Askere gidecek gencin arkadaşlarının ve ailesinin bireysel törenlerle evlerde, otogarlarda toplanarak asker uğurlama törenleri düzenlemeye başladıklarını farketti.
Yaklaşık on yıllık bir süreç daha geçtikten sonra, yaşadığı şehrin batısında bulunan (Şehir büyüyünce ortada kalsa da o kışla batı kışladır.) kışlanın önündeki asker teslimine gelen önü kırmızı bayraklarla donatılan araçların yoğunluğu nedeniyle, kışlanın yanından geçen yolda trafik sıkışıklığı başlayınca, artık asker uğurlamanın asker teslim töreni ile birleştirilerek genişlediğini de anladı.
Çünkü ulaşımın kolaylaşması ailelere, evlatlarını kışlanın kapısına kadar getirerek teslim edebilmesi imkanını vermişti. Ve askeri birliklerin de bu yeni uygulamaya kendilerini adapte ederek, daha halkla ilişkili bir yaklaşım içinde aileleri teskin, teselli ve güven verecek düzen ve pozisyonlar almaya başladıklarını da farketti.
Bazen de nice bir zaman önce kurtuluş savaşında bir yakınını kaybetmiş nine, bükülmüş beli ve titreyen elleriyle kapıyı açtığında, davul sesini duyarak aceleyle gelen yakın akrabaları evlatları torunları konu - komşuları çevresini sarardı. Asker alayında sesler kesilir, davullar zurnalar susar, saygılı bir sessizlik ortalığa hakim olurdu. Gençlerden biri yeni hatırlamış gibi aniden ninenin elini öpünce, asker alayındaki gençler de ninenin elini öpme yarışına girerlerdi.
O günlerde Kurtuluş savaşının acılarını yaşayanlar hala hayattaydı. Kimi düşmanla savaşmış, biraz genç olanlar da o acıları yaşayanların gözü yaşlı anılarıyla büyümüştü. İşte o zamanları hayal meyal hatırlayanlardan biri olan nine de titreyen elleriyle önüne doğru indirilen bayrağı ya da eski adıyla sancağı öper, ardından yine titreyen elleriyle hediyelerini iğnelemeye tutturmaya uğraşsa da hemen başaramazdı. Bu sırada çocukları torunları bir telaşla yardım etmeye çalışırlarsa da mırıl mırıl söylenerek ve itekleyerek -karışmayın ben takacam diyerek terslerdi. Bayrağı nineye doğru eğen genç beklemekten yorulsa da sabırla beklerdi. Nine hediyeyi bağlayıp, bayrak tutan gencin de alnından öptükten sonra, "hayde çalın bakalım, cenaze evi değil burası, daha ben ölmedim." der gibi bir el işaretiyle davulcuyu zurnacıyı ikaz ederdi. Önce tiz bir sesle zurna, ardından davulun gümbürtüsü ile normale dönerlerdi.
Her hane kendi gücü nisbetinde hediyesini asardı. Bu hediyeler genellikle bir çıkın, bir kese içinde olurdu, ancak isteyen havlu, kumaş ve pazen vesaire de bağlardı. Bayrak, evden eve kapıdan kapıya haneden haneye dolaştıkça üzerindeki hediyeler de artardı. Bu ağırlaşan bayrak ile direğini beline takıp eliyle tutan irikıyım genç zamanla yorulurdu ve bayrağı yine güçlü kuvvetli diğer arkadaşlarına devrederdi.
Yaklaşık bir hafta boyunca devam eden bu hararetli hareketli günlerde mahalledeki çocukların başka oyunları eylenceleri olmazdı. Küçük büyük işi olmayan mahalleli çocuklar asker davulunun arkasında dolaşır dururdu. Askere gideceklerin arasında abileri amcaları dayıları varsa daha da kıvançla dolaşırlardı arkalarından. Bu eğlenceler bittikten sonra sokaktaki çocuk oyunları da belli bir süre askercilik üzerine olurdu.
...
Kendi akranlarıyla beraber asker davulu ile bayrak asıp kapıları dolaşacakları dönemde üniversitede öğrenciydi. Bu nedenle toplanan hediyelerin akranlarınca nasıl paylaşıldığını, neyi nasıl uyguladıklarını bilemedi, önemsemedi de. (Sadece blog sayfasını bir gün birileri okur da merak ederlerse diye bilgilendirmek amacıyla açıklamak isterdi.) Öğrenciliği devam ederken ekonomik sıkıntılar maddi imkansızlıklar sebebiyle Türkiye Elektrik Kurumunda vardiyali olarak çalışmaya başladığından ailesini bile sık göremez olmuştu. Çocukluğunu ve gençliğini yaşadığı şehir, eski geleneksel yapısını da gitgide kaybetmeye başlamış, sokak aralarına dikilen beşer katlı apartmanların arasında eski dostlar da yollarını bilemez, birbirini göremez, birbirinden haberdar olamaz hale gelmişti.
...
Gitgide herşeyin şartlara göre değiştiğini de fark etti. Artık davul zurnalarla bayraklarla hane hane dolaşanlar olmuyordu. Askere gidecek gencin arkadaşlarının ve ailesinin bireysel törenlerle evlerde, otogarlarda toplanarak asker uğurlama törenleri düzenlemeye başladıklarını farketti.
Yaklaşık on yıllık bir süreç daha geçtikten sonra, yaşadığı şehrin batısında bulunan (Şehir büyüyünce ortada kalsa da o kışla batı kışladır.) kışlanın önündeki asker teslimine gelen önü kırmızı bayraklarla donatılan araçların yoğunluğu nedeniyle, kışlanın yanından geçen yolda trafik sıkışıklığı başlayınca, artık asker uğurlamanın asker teslim töreni ile birleştirilerek genişlediğini de anladı.
Çünkü ulaşımın kolaylaşması ailelere, evlatlarını kışlanın kapısına kadar getirerek teslim edebilmesi imkanını vermişti. Ve askeri birliklerin de bu yeni uygulamaya kendilerini adapte ederek, daha halkla ilişkili bir yaklaşım içinde aileleri teskin, teselli ve güven verecek düzen ve pozisyonlar almaya başladıklarını da farketti.
...
Yıllar bir çok şeyi değiştirse de, o, yine de şu gün dahi bir davul zurna sesi duysa eski günleri hatırlar. Asker davulu kapısının önünde çalar iken hüznünü kimseye göstermemek için, evine girip gözyaşlarını sildikten sonra çıkan gözleri kızarmış, gözleri yaşlı ihtiyarları hatırlar ve gözleri dolar. 28.02.2019