İkibinyirmibir yılının Şubat ayının onbirinci günü öğle sonrası saat 15.40. Durgun yorgun zamanlarım. Durgunum yorgunum ve özellikle kayıtsızım sanki. Bezginlik değil de kayıtsızlık var. Gitgide gücünün azaldığını farketmenin getirdiği bir yetersizlik hissinin sonucu olabilir.
Bileklerinin dizlerinin eskisi gibi kuvvetle hareket edemediğini, kemiklerindeki iliklerinin eskisi gibi olmadığını her hareketinden sonra duyumsamak. Artık önceki zamanlardaki gibi her şeyi kendi istediği gibi yönlendirememenin ve sonuçlandıramamanın getirdiği bir boşvermişlik bu. Kendini, kendi halini kabulleniş. Ancak bir başka huzurlu ortama doğru kaydığını da farketti.
Bu ortamda ilerledikçe isteklerin taleplerin gitgide gerilerde kaldığını , ilerledikçe sakin ormanların içinde yaşanan sonbahar mevsimindeki gibi bir huzurun içini kapladığını anlamaya başladı....
Yani hayatın yeni bir evresine giriyordu. İster kabullensin isterse kabullenmesin, vücudu ve vücudunun fonksiyonları bu değişimi istiyordu. Yorgun yılkı atlarının bozkırda sükunetle gezinmelerini hatırladı.
Ve alnına yayılan kır saçlarının kapladığı kırışık yüzünde hafif bir tebessüm belirdi.