27 Ocak 2017 Cuma

Felfecir okumak

(27 Ocak 2017 Cuma 17.20 )
  Gündüzler gitgide uzuyor. Artık havanın bulutsuz olduğu günlerde akşam karanlığına kalmadan varabiliyoruz hanelerimize. Ancak sabahları hala karanlık; sabah ezanı, işe ulaşmak amacıyla çıktığımız sokakların kaldırımlarında ilerlerken okunuyor.
   Evden biraz geç çıktığım günlerde ise Kuyualan Camisinin imam ı arkadaşla cami kapısında selamlaşıyoruz. Bendeki telaşı görüp sözü uzatmıyor. İmam arkadaş geçen seneye kadar Fransa'da görevliydi. Yurtdışı görevini tamamlayıp yurda döndüğü bir  Cuma günü, camide Cuma hutbesini dinlerken sesindeki davudi tonla karışık içtenliği hissedip duygulanmıştım. Gür, davudi sesine sinmiş olan  yalvarma tonuyla, yumuşak  ama  içine hüzün gizlediği bir tınıyla sesleniyordu. Neden saklıyayım, kimden saklıyayım efkarlandım, hüzünlendim. 
   Aynı his, yıllar önce Saruhanlı Merkez Camisinde Cuma namazı öncesinde vaaz veren -muhacir kökenli olduğu yumuşak nazik sesinden anlaşılan- Saruhanlının o zamanki müftüsünü dinlerken de olmuştu. Camini içindeydim ve Müftü de cemaatten yaklaşık bir buçuk metre yukarıda olan vaiz kürsüsünde sakin sakin vaaz veriyordu. Konusurken başını aşağı yukarı sağa sola oynattıkça, tam kırlaşmamış sakalları da titreyip duruyor, görünüşüne manevi bir ciddiyet veriyordu. Şu anda neler anlattığını hatırlamasam da merhametle ilgili bir konuydu tahminim. Merhameti, merhametli olduğuna kanaat getirdiğim bir mübarek şahıstan dinlemek  insana tesir ediyor.

   Bu durum genelleştirilebilir. Kim olursa olsun, hangi iş olursa olsun  işinin ehli işini iyi bilen insan, gerçekten inanan insan her zaman karşısındakini inandırır, etkiler diye düşünüyorum.

    Etrafta, gözleri felfecir okuyan yanar döner insanlar da vardır.Eski insanlar böylelerine özüyle sözü bir olmayan derlerdi. Durdukları yerde duramaz, oynar dururlar. Sözleri ve kelimelerinde ise iddialı abartılar, ifadeler, hatta büyük yeminler vardır. Üzerlerinde fiyakalı kıyafetlerle bir şeyi, bir fikri satmaya, çevreyi etkilemeye çalışırlar.

    Bunları hepimiz bilir anlamasına anlarız ama; Yine de kanarız.
Çünkü bunlar kelimelerle hayalleri süslemeyi  iyi bilirler.                                                                                                                        

   Allah, bizi kandırabilecek kapasite ve kabiliyette olup yalanlarına inandıranlardan, at cambazlarından, şarlatanlardan, bezirganlardan  her daim korusun... 
    

25 Ocak 2017 Çarşamba

Yazmak İstemediğim

Küçük oğlan büyük oğlan ve kız kardeşleri yaz sonundan beri başımın etini yiyorlar. "Baba küçük kardeşim o okuldan ayrılsın. Orada harcanacak.   Beni harcadınız bari onu harcamayın. Çocuğun önünü kesmeyin. Sanayide işçi mi olacak." diye diye. Sanki onuruyla ve emeğiyle çalışıp kazanmak zül olmuş gibi baskı içindeydim.Sanki köle ticareti yapılan bir mekana göndermişim oğlumu da onu esaretten kurtarma savaşındalar. Üçüne karşı ben.Annesi tarafsız... Sonunda yenildim. 28 kasım günü bu konuyu tekrar ede ede beni ikna ettiler.İstemeyerek de olsa okul değiştirmeyle ilgili dilekçeyi okul idaresine verdim. Verdim ama hala etkisindeyim. Doğru karar mı verdim, vermedim mi? Acaba ben mi her şeyi kontrol çabasında olan bir insanım? Yoksa çocuklar mı bana çok baskı yapıyor?Yönlendiriyor.?  Bilemiyorum. İnşallah hayırlısı olur. Başarısına duacıyım.Nerede olursa olsun.Yanındayım....6/12/2016
Birinci yarıyıl karnesi geldi. İki zayıf. Kimya ve Matemetik. Almanca borçlu olduğu ders. İnşallah başarır.

Öğle Arası

(25 Ocak 2017 Çarşamba Saat:14.55 )
Bugün bir parça dolma ve patlıcandan oluşan  öğle yemeğimi, iş yerindeki masamda yavaş yavaş yedikten sonra, saat 12.45 sıralarında kader arkadaşım İsmail'in yanına gittim. O da yemeğini bitirmiş hazırlanıyordu. Ellerimizde şemsiyelerle sakin adımlarla basamakları indik. Dışarda,ancak pardesülerimizdeki ıslaklıktan anlayabildiğimiz, farkedilmeyen damlalardan oluşan ince bir yağmur çiseliyordu. Şemsiyelerimizi açtık. İşyerininin batı kısmındaki taksi durağının arasından güneye yukarı doğru ilerlerken ince ayakkabılarının su aldığını çok gezmek istemediğini ifade edince arkadaşım, Hatuniye Camisinin batı kısmında bulunan kahveye şemsiyelerimizi kapatıp girdik. Kısa boylu, kısa sakallı şef garson, yine her zaman ki hareketliliğiyle masaları dolaşıyor, duafon cihazından gelen seslere göre hazırladığı çay tepsisiyle arasıra dışarıya çay götürüyordu. herhangi bir sipariş olmadığında ocağın yanındaki tezgahta bekliyor, çevresine göz gezdiriyordu. Bazen de masalardaki boş bardakları topluyor, ocakçı ise bardakları çalkalayıp temizledikten sonra  ağızları aşağıda olmak üzere yan yana sıcak su kazanının kenarına sıraya koyuyordu.Tezgahın  duvar tarafında ise, - kışların şahı benim der gibi-  bir masa üzerine gururla kurulmuş tepesinden dumanlar çıkan bakır bir salep kazanı etrafa buram buram kokusunu salıyordu.
Etrafta, tasını tarağını toplamış ununu eleyip kalburunu duvara asmış dünyadan elini eteğini çekmiş bir kısım ehli dünya ise, biraz sonra okunacak öğle ezanını, oturdukları camiye bakan sandalyelerinde, durgun gözlerle etrafı süze süze bekliyordu.
Yorgunluktan kaynaklanan bir durgunluk mu, yoksa bıkkınlıktan kaynaklanan bir sükunet mi ilk bakışta anlaşılamayan görünüşleriyle, yanına oturduğumuz ihtiyara bile sadece selam vermekten başka bir söz söylemeye, kelam etmeye çekindik korktuk nedense.
Biraz ileride masada bir kaç gazete dikkatimi çekti. Oturup etrafı gözlemektense bari gazeteleri inceleyeyim düşüncesi ile kalktım karşı masada oturanlardan müsade isteyerek bir kaç parça gazeteyi aldım. İki mahalli gazete ile bir İstanbul gazetesi getirmişim. İstanbul gazetesini elime alıp incelemeye başladım. Okudukça gazetenin gazete değilde bir propaganda varakası olduğuna kanaat getirmeye başladım. Şekerim gitgide yükselmeye, burnumdan soluk alış verişim ise hızlanmaya başladı. Bazı haberleri evirip çevirip ülkedeki güç sahiplerini memnun edecek bir yorumla bağlıyordu. Gazetecilik halka gerçekleri aktarmak, doğrunun peşinde olmak ,sorgulamak olayların nedenini niçinini irdelemek diye bilirdik. Öyle değilmiş. Spor sayfaları dahil şöyle bir baktıktan sonra, orta sayfadaki inanç kültür sahifesini incelemeye karar verdim. Keşke oraya da bakmasaydım. O büyük şöyle demiş, bu büyük böyle bir olayda  şöyle yapıp şunu demişti.gibi  vs, vs hikayelerden bazı sonuçlara varıyordu. İnanç sayfasında inancımızın temeli olan Kitabımızdan bir ifadeye rastlayamadım. Acaba, bu hikayelerle esas olanın üzerine perde mi çekiyor bunlar diye bir fikre kapılarak gazeteyi kapattım. Arkadaşım vakit geldi haydi kalkalım deyince. Söylemesi ayıp içtiğimiz iki bardak salebin 2 TL tutan bedelini ödeyerek İşyerine gitmek üzere kahveden ayrıldık. 
Dışarda hava sanki kar yağacakmış gibiydi. Spil dağı tarafı koyu kurşuni rengiyle zirvesini gizlemiş bize yeni sürprizler hazırlamaya çalışıyordu. 
Biz ise adım adım şehrin en eski idari binalarından olan iş yerimize doğru yavaş yavaş ilerliyorduk...

10 Ocak 2017 Salı

Kardan Dağ

(10.01.2017 17.04 Salı )
Uzun yıllardır hiç görmediğimiz kadar çok yağan kar tüm şehri kalın beyaz bir örtüyle sarmaladı. Yumuşak, huzur dolu beyaz bir sükünetin içine aldı şehrin sakinlerini... Daha sonraki günlerde buzdan sulanmış kirli karlardan çok cefalar çekme ihtimali olsa da, bence yağan ilk kar her zaman bir başka efsun taşıyor içinde.
 Bu kadar çok kar yağınca Spil Dağının görünümü de o kadar heybetli oluyor.
Daha önceki kar yağışlarının örtemediği yalçın kayalıklar bu kez her tarafından karla örtüldüğünden Spil Dağı ile en yakın dostları tepeler yarlar kayalıklar ve yeşillikleriyle beraber kardan adam değil de kardan bir dağ gibi olmuştu .

Karlı Bir Sabah

(10.Ocak 2017 Salı)
   Sabahın alacakaranlığında  küçük oğlumun sesiyle uyandım. -Baba dışarıda kar yağıyor Arabayla mı gideceksin ?  - Hayır .-O zaman şemsiyeni al. -Bu karda kışta ben yürüyemezken  nasıl araba kullanacağım?  Diyerek. Kahvaltımı hızla yaparak giyinip hazırlandım. Kabanımı, altına sarı kadife ceketimi yün şapkamı ve lacivert eldivenlerimi ve sefer tasımı alarak besmeleyle kapıya çıkıp botumu giydim. Asansöre binerken şemsiyemi de aldım elime.
  4-3-2-1-0 kapı açıldı birkaç adım sonra dış kapıdayım.Gerçekten kar atıştırıyordu.Ve yerler tutmuştu. Bir besmele daha çekerek önce şemsiyemi açtım.Eldivenlerimi taktım.Yavaş, temkinli, açık adımlarla ve ellerim dışarıda yürümeye başladım. Yollarda sulu bir zemin karşıladı beni önce. Gece yağmur ardından kar başlamış gibi geldi. Saçak altlarından, karın olmadığı ya da az olduğu  yol kenarlarından, şehrin bize göre aşağı kısımlarına doğru ilerledikçe aşağılarda karın daha da yoğunlaşmaya başladığını, yerlerin daha beyaz olduğunu farkettim. Şehrin bizim evin bulunduğu yüksek kısımlarına önce sulu kar veya yağmur ardından kar başlamış. Alçak kısımlarında ise yağmur ya da sulu kar değil de kar yağmaya devam etmiş kanaati oluştu.
   Yollarda fazla araç yoktu ve olanlarda yavaş temkinli dikkatli bir seyir sürdürüyorlardı.Çünkü kar fazla karşılaştığımız bir doğa olayı değildi.Tedbirli olmak en iyisiydi.Duraklarda kabanlarına ve kaşkollarına iyice sarınmış küçük çocuklar ve ellerinden tutukları anneleri, durgun, uykulu ve üşüyen yüzleriyle yola bakıyorlardı. Yola, gelecek servis aracına, okula nasıl gidip nasıl gelecekleri endişesini taşıdığı belli olan gözlerle...
  Yavaş ilerlediğim halde hava sabahın karanlığını silkelemeden önce işyerinin mermer medivenlerine ulaştım. Binanın dış aydınlatma ışıkları sönmemişti daha. Son merdiveni de çıkıp kapıya geldiğimde şemsiyeyi silkeleyip kapattım.Eldivenleri ve yün bereyi çıkardım.Kabanımı yapışan kar tanelerinden silkeleyerek temizledim. Polis bayanla selamlaşıp sol tarafa adımlamaya başladım. Kuruması için şemsiyeyi açarak kenara bıraktım. 
   Yaklaşık yüz yıllık ahşap, ama altı aylık metal kulplu kapıyı yavaşça açtım.   -Selamünaleyküm. Arkadaşlar bana baktı. Yine biraz geç kalmıştım. Karlı soğuk bir çalışma gününe de arkadaşların sıcak tebessümleri ile  böyle başlamış oldum Elhamdülilllah.

4 Ocak 2017 Çarşamba

Reaksiyon

(Manisa 12 Aralık 2016 Pazartesi)
Reaksiyon -tepkime..Teknik bilimsel anlamı yanında Sosyolojik ve psikolojik anlamları da var. Bir şeyi harekete geçiren sebebin sonucudur. İncelenen maddenin laboratuvur ortamında sebep sonuç ilişkilerini bilim adamları ortaya net olarak çıkarabilirler. Ama sosyal olaylarda her zaman kitaplarda yazılan net tepkileri göremeyebiliriz. Sosyal olaylardaki tepkimenin net ortaya konulabilmesi için insan beyninin kimyasının yanında insan ruhunun etkileyen amiller de bilinmelidir.Yani sonucu etkileyen çok done var. Bu kelime yani reaksiyon  bir kısım insanların harekete geçmeye zorlayan her ne ise odur. Bazen para, bazen makam, bazen mal hırsı, bazen huzur, bazen başarı, bazen sağlık... Tavşan havucu görünce  almak için uzanır ilerler kısaca tepki verir.Çünkü açtır. Öfkeler,korkular, ihtiyaçlar ve hazlar canlılarda itici veya çekici tepkimelere neden olur. Toplu olaylarda da haksızlıklar, baskılar, zulümler, ayrımcılıklar, ötekileştirmeler, kinler, katliamlar v.s. toplumsal gerginliklere neden olur ve eğer yatıştırılmazsa çözümü bulunmaz ise  bilinmedik bahanelerle bir sebepten ortalık kızışıverir. O nedenle insanın ve insan topluluklarının nabzının her zaman dinlenmesi takip edilmesi önemlidir. Öfkeli insan kalabalıklarının insanlıktan çıkma ihtimali vardır.Öfke  -özellikle toplu öfke- öyle hızlı yayılır ki  insanlar bir kurt sürüsüne dönüşüverirler. Aklıselimlerini kaybedebilirler.

Korku

   (Manisa 04 Ocak 2017 Çarşamba 15.53)
  Kulağım çınlıyor. Özellikle sol kulağımda gitgide seviyesi artan bir çınlama bu. Elli yaşı aşmış vücudum yavaş yavaş alarm veriyor. Kulak çınlaması ya da kendimi madden ve manen düzene sokmak için bir ikaz olarak da adlandırılabilir.
    Bilgisayar ekranının karşısında iki elimi çenemin altında birleştirmiş ne yazacağımı düşünüyorum. Sonra elimi klavyeye indirip aklıma o an için gelenleri kayda geçiyorum. İş yerinde yapacak bir iş yok. Bir şeyler yazarak karalayarak  tuşlayarak saatin yine dünkü çıkış vaktine gelmesini- evvelki gün olduğu gibi- bekliyorum.
    Dışarıda önceki günlerin soğukluğu yok. Ilıman bir kış havası hakim, güneş bulutlardan uzakta. Güneş hava soğuk olduğunda ya da yağmurlu zamanlarda utancından yüzünü kara bulutlarla örter, gizlerdi. Bugün keyifli.Yüzünü gösteriyor bizlere. Ancak gece olduğunda güneşin yerine gökyüzü nöbetini devralarak meydana çıkan ayda hiç utanma olmuyor. En soğuk gecede bile ayı ayan beyan görebilirsiniz. Soğuk gecelerde buz tutmuş suların üzerinden yansır ayın silüeti. Karlı günlerde yer beyaz gök ay beyazı ürpertir insanı. Özellikle yalnız ve sessiz bekleyenlerin vücutlarından önce ruhlarının titremesine yol açar. bu sadece soğuğun değil korkunun da  ürpertisidir. Bir de bilinmezlerin tedirginliğinin içinde büyüttüğü can korkusu varsa; ıssızlık, karanlık, soğuk ve ay birbirini tetikler...  
   Bunun önüne nasıl geçilir diye aklımızdan geçirebiliriz. Zor. Çocukluğundaki terbiyeden başlayarak hayata ve hayatın gerçekliğine dair empoze edilenler etkiler insanı. Çocuğun şımarıklığını durdurmak, sakinleşmesini sağlamak, uyutmak, durdurmak gibi sebeplerle anneler babalar birşeyler anlatırlar küçüklere, gönüllerini bilinmez gerçeküstü kurgularla kirletirler. İnsanın içine nereden geleceği bir türlü anlaşılamayan bir tehlikeye karşı kendini savunma amacıyla bir paranoya olarak yerleşir...   Ve bu kirlilik inanın bir ömür boyu silinmez. 
  Korku filmlerinde de hissederiz bunu. İyi yapımcılar  tedirginliği ekrana en iyi aktaranlardır. Alfred Hitchcock'un "Kuşlar" bu konuda ilk akla gelen klasik bir film. Konusunu bilsem de her seyredişimde hala beni etkiler.
   
  Eskilerin deyimiyle korku dağları bekler.

3 Ocak 2017 Salı

Dağ

        ( Manisa 03 Ocak 2017 Salı)
       Bugün gözüme Spil Dağının zirvesi ne kadar da heybetli görünüyor. Zirvenin etrafında kayalar üstüne duran kar kütleleri açık havada güneşin yer değiştirmesiyle aşağıdan bakan bizlere farklı ışıltılar gönderiyor. Farklı yansımalar beyazın değişik tonları ve ışıltıları etkiliyor bizleri. Dağın heybetinin daha çok farkına varmamıza sebep oluyor sanki...
       Yıl boyunca günde kaç kez baktığımı unuttuğum dağın, her zamanki gri kayalıklı görüntüsü, yılın bu mevsiminde değişiyor. Kanıksadığımız kayalıklı zirveye karın yağdığı ilk günlerde -kışın geldiğinin ispatı olarak mı bakıyoruz acaba ?  Kar,  gündüz beyazlığıyla sık görmeyene çekici gelse de,  hava karardıkça ayazın etkisi de artmaya başlıyor. Soğuk, özellikle dışarıda bulunan canlıları ve kendini koruyabilecek bir giysi ya da ortamdan yoksun olanları, yoksulları etkiliyor. Bizler sıcak odamızda bir yandan camdan dışarıya bakarak dağlardaki karın ihtişamını seyrederken, elimizin altındaki iletişim cihazlarından da yurdun muhtelif yerlerinde  soğuktan etkilenenleri izliyoruz. Yollarda mahsur kalan araç sahiplerinin çilesini, eşkiya peşindeki güvenlik güçlerimizi, okula gitmeye çalışan öğrencileri, öğrencilerine biraz daha fazla bilgi verme derdindeki okula at sırtında giden yirmili yaşlardaki fedakar öğretmenlerimizi, kardan dolayı yaylalardan inemeyen çobanları, hasta nakline gidemeyen, gitme çabasındaki cankurtaranları  seyrediyoruz. Bir de soğuktan karların ortasında hareketsiz kalıveren tilkileri, kurtları, kuşları önümüzdeki ekranda görüp üzülüyoruz. Bu soğuklarda aç açık dolaşmaktansa belki de donmak kurtuluş bir kısım canlılar için.
     Fazla canımız sıkılmasın üzülmeyelim diyerek şöyle bir üzüntülü iç geçirerek, sayfayı değiştiriyor ve iç gıcıklayıcı sayfalara dalıp üzüntümüzü hafifletiyoruz. Her şeyin bir seviyesi var canım. O kadar üzüntü fazla, yeter iki saniye baktığımız değil mi? 
        Kuru olan tuzumuzu niçin gözyaşlarımızla ıslatalım ki ?

2 Ocak 2017 Pazartesi

Yeni Yıl

(2 Ocak 2017 14.47)
     Yeni bir yıl daha girdi ömrümüzün hesap verilecek zamanlarına. Nasip olursa ve vademiz yeterse bu yılın hesabını da biriken diğer bakiyelerle beraber vereceğiz. Ancak esas hesabı/ Mizanda vermeden önce geçici mizan yapıp hazırlanabilsek ne iyi olur. Geçen yıl  neler yaptım neler yapamadım? Neden, niçin yapamadım yapmak  istediklerimi? Gelecek yıl o hedeflerime neler yaparak ulaşabilirim? Bu soğuk soruların sıkıntısı içinde hedefe varabilecek kolay ve meşru yollar arayışımız devam etmeli.
       Geçen yıla ait olandan tek farkı içindeki sayıları olan yeni bir takvim astım duvara. İlk yaprağını koparmaya kıyamadım. Bu gün ikinci gün, inşallah akşama koparma cesareti bulabilirim.  Her gün bir yaprak kopara kopara en sona geldiğimizde yine başka bir yeni yılın heyecanı saracak bazılarımıza.  
      Gün, ay, saat eğer hayatımızda olumlu değişiklere başlamaya vesile olmuyorsa anlamı yok. Yıllar aylar, mevsimler, yaş günleri vesaire öncelikle kendimizin otokritiğine / murakabesine / muhasebesine sebep oluyor ve pozitif değişime yol açıyorsa ne ala. Yoksa " benim oğlum bina okur döner döner yine okur" darbımeseli ile ifade edildiği gibi, bozuk plağın hep aynı yerde cızırdaması gibi, saatin 365 günlük süreç içinde 730 defa devridaimi gibi bir şey olur.
         Hesaplama Robenson un Issız Adada Romanındaki kahramanın günleri belirlemek için ağaca çentik açarak zamanı hesapladığı gibi de olabilir. Kolumuzda cep telefonlarıyla irtibatlı elektronik haberleşmeli saatlerle de olabilir. Eski zamanlarda ilk devir insanlarının yaptığı gibi bir çubuk dikip gölgenin konumuna göre, ayın devinimine göre de hesaplanabilir zaman. Burada önemli olan kişinin bilincidir. Bilinçli kişi idrak eder içinde bulunduğu zamanı ve hangi devirde ve hangi yöntemle olursa olsun yapması gerekenleri yapar. Durumdan vazife çıkarır ve inisiyatif kullanarak,  an için kendine göre en doğru kararı verir ve verdiği karardan da pişman olmaz. 
         Ancak tereddütlü ve hayatın gerçekliğinin farkında olmayan ise tereddütler içinde ne yapacağını düşünürken zamanın geçtiğinin farkına varmaz. Korkar bir şeylere dokunmaktan ve karar vermekten. Bir şeyi kazanırken başka bir şeyi kaybeder miyim tedirginliği içinde geçer zamanları. Bu kendine güvenememekten ve hayta boyu yaşadığı olumsuzluklardan dolayı negatif bakış açısının etkisinden olabilir.
       Sorumluluk sahibi, kendine güvenen ve hayatın farkına varan İnsanlardan olmak temennisiyle...

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...