24 Aralık 2018 Pazartesi

Sis

Sabah uyandığında havanın diğer günlere göre daha karanlık olduğunu farketti. Genellikle yağmurlu günlerde böyle olurdu. Yağmur var herhalde dedi kendi kendine. Fakat yukarıdaki çatıdan yağmur damlalarının tıptıpları duyulmuyordu... Pencereden dışarı baktığında her tarafın yoğun sisle kaplı olduğunu gördü.
Kış mevsiminin içinde  Aralık ayının son haftasında  sis, nem ve soğuk buluşmuşlardı yine. Her üçü birbiriyle hasret giderirken, şehirde yaşayanlar ise keşmekeş içinde bir yerden bir yere yetişmek telaşındaydılar. Hava akımının olmaması nedeniyle şehrin üstüne çöken sis ya da yoğuşma, güneşin gelmesini engellediği için soğuğun etkisini arttırıyordu. Ayrıca havada asılı kalan yoğun sisin altında çalışan araçların motorlarının egzost dumanları, baca dumanları da çatılarla sis arasında kendine bir yer buluyordu. Böylece hava kirliliği gitgide artıyordu.
Yazın çekilmez sıcağı, kışın sisler içinde kirli havayı solumaya yol açan sanayinin ve nüfusun ( balık istifi gibi) yoğunluğu idi. Çünkü şehrin hemen batısındaki organize sanayi bölgesi dünyanın en uygun yatırım yeri seçilmiş olmasına rağmen, içinde yaşayanlar için ise dünyanın en yaşanılmaz şehri ünvanını hak etmek için başarı basamaklarını adım adım tırmanıyordu.
Her coğrafyanın kendine özgü koşulları vardır, kapasitesi vardır. Bu şehri kuranlar sadece dağın kuzeye bakan meyilli yamaçlarına kurdukları şehri, yamacın bittiği yerde sınırlamış oldukları eski binalardan anlaşılıyor. Nüfus da  o sınırlı alana yerleştiğinde şehir kendi doğal düzeni içinde huzurla yaşıyor.  
Meyil, organik atıkların kirli suların  aşağıya doğru akması için, havanın her evin penceresinden tül perdeleri havalandırarak rahatça sirkülasyonu için önemli. Eski şehirde evlerin kuzeye bakan bölümleri hayat ve bahçe olarak tanzim edilmiş. Kapılar genellikle kuzeye açılır. iki sebepten olabileceği tahmin edilebilir. Kuzeyden esen rüzgar serindir ve yazın ferahlatır. Kuzeye bakan hayatlar ise yine aynı sebepten yapılır.   Zaten Nisan sonundan Ekim ortasına kadar günlük yaşam burada geçer.
Meyil savunma açısından da yararlı. Ova kışın yaşanan su taşkınları, bataklık ve sinekler yüzünden fazla talep görmemiş de olabilir. Kısaca o günün şartları altında dağ etekleri yaşamaya daha elverişli olduğu anlaşılıyor.

Bir tarihte dünyanın yatırım yapılabilir en uygun bölgesi seçildiği için öğünülen sanayi bölgesinin içinde bulunduğu havza, ovanın güney batısında olup, güney ve batısındaki dağlar  nedeniyle  yeterli hava akımının oluşamadığı bir yeryüzü köşesidir. (Sanayiye yetecek hava cereyanı mevcut değil, bazı fabrikalar gecenin koyu karanlığında bacalarından kirli gazları salarlar))
En batıda, yükseltilerle sınırlanan uç noktasının biraz kuzeyinde bulunan dar boğaz ise ovanın ortasından geçen nehrin denize dökülmek için bin yıllardır aka aka kendi kendine yol açtığı bir yerdir. Ayrıca Ankarayı ve Anadoluyu batı limanlarına  bağlayan tek demir yolu geçidi idi. Petrol rafinelerine giden kısa yolun da bulunduğu  bir boğazdır. Hatta basit bir hafriyatla en dar nokta doldurulsa, ovanın  ilk çağlardaki gibi bir göle dönüşme olasılığı vardır ve kolaydır. 
Boğazın güney tarafındaki arazi daha dik ve yüksek olup, kuzey tarafındaki yükseltiler  daha alçak olduğundan, balkanlardan gelen o meşhur soğuk ve yağışlı hava kütlesinin rahatça  boğaza yaklaşabildiği ve ovaya sızdığı uzaktan bakıldığında görülecektir.

Ayrıca çalışacak dinamik işgücüne, insan kaynağına  sahip olması,  ihracat ve ithalat için limana yakınlığı , organize sanayi bölgesi olarak değişik teşviklerin bulunması yöreyi sanayi açısından cazibe merkezi haline getirmiştir.
Sabahları bu cazibe merkezine şehrin içinden ulaşabilmek için, cazip olmayan sıkıntılar çekildiğini ise yetkili ve etkililier (bir avuç para için) göz ardı etmektedirler.

Geleceği düşünmeden tesis edilen fabrikalarla sanayileşmeye çalışıldıkça, hızlı sanayileşme için gözardı edilenler zamanla sorun olarak yaşayanların karşısına çıkmaya başlamıştır.
Bu karmaşık yumağın en üstüne güzel parlak çekici bir etiket basılarak kapatıldığında, sorunları yaşayan şehrin eski ve yeni sakinleri  her şeyi unutup aynı ürünü yeniden seçip satın alabiliyor.  

Yerel seçimlere bir kaç ay kalınca, yerel yöneticiler de seçim öncesi her zaman yaptıkları gibi asfalt kazıyarak  yeniledikleri siyah zemin üzerine çizdikleri, yepyeni parlak beyaz şeritlerle mevkilerini garantiye alacak  yatırımlara yeniden başlıyorlar. Makyaj yeniden başlıyor.
Fakat makyajın ardındaki yüzü ( zihniyeti)  hiç merak etmeyen seçmen yeni makyajlanmış şehrin güzelliğine kapılarak hayran hayran yeniden reisini seçiyor...
Böylece içindekilerin de durumdan memnun oldukları bir fasit daire dönmeye devam ediyor.

Dönsün! Bu dönüşten ızdırap duyanlar da, istemeyerek de olsa son ana kadar onlarla birlikte öfkeli öfkeli, bazen bağırarak, bazen dişlerini ısarak(*)  dönmeye devam edecek...


(*) Ismak: dişleri birbirine sımsıkı kapatmak.

19 Aralık 2018 Çarşamba

Kavak Yelleri

Yazıya başlarken bir bahane bir konu arar yazmak isteyen. Genellikle etrafında dolanan seslerden, hareketlerden ilham alır. Yazının başlangıç noktası bu olur ve esas konu yavaş yavaş gelişir. Radyoda çalan türküye takıldı yazanın kulakları ve zihni  " pencereden kar geliyor" türküsü ile başlayıp "bahçada yeşil çınar" türküsü ile devam edip giden koygun sesli bir hanımın okuduğu türkü ile ilgilenmeye başladı. Ancak türkü sona erdi. Böylece yazıya gerekli olan başlangıç bahanesini  bulmuştu.

Çıkış saatı  yaklaşırken büroda kimseler kalmadı. Son çıkan çalışma arkadaşı -başında esen kavak yelleri nin etkisiyle bu günlerde dağınık olan dikkati nedeniyle-  kapıyı aralık bıraktığından yüksek ve boş  koridordaki sesler duvarlardan aksederek  bir uğultu  sağanağı halinde odaya doluyordu....

Dışarda, yani şehrin bu en yüksek makamlı resmi dairesinin dışında aralık akşamının kasveti yavaş yavaş iniyordu. Gökyüzünde  yükseklerde bekleşen durgun kurşuni bulutlar akşam karanlığının daha çabuk çökmesine sebep oluyorlardı...

Yazanın, spontane-ani- gelişen yazma ihtiyacı sebebiyle derin konulara yaklaşmak mümkün değildi. Çünkü yüksek seviyeli veya derin konulara eğilecek ne birikimi ne de vakti vardı. Çalakalem aklına eseni bilgisayar tuşları aracılığıyla blog sayfasına aktarmak onu mutlu etmeye yetiyordu...

Girizgah konusu olarak sık sık türkü ve şarkılar olmasının nedeni de, radyoyu masasından /  hatta sağ kulağının dibinden hiç ayırmayan, sekiz dokuz saatlik mesai boyunca sürekli radyo dinleyerek başındaki kavak yellerini savurmaya uğraşan arkadaşıydı.
İşte bu sabah da sağlık ocağına kan vermeye uğraması nedeniyle işe gecikmesine rağmen, yan masadan radyonun sesi odada yankılıyordu.

17 Aralık 2018 Pazartesi

Meydan Muhabbeti

Bilgisayarın ekranının sağ altında  saat 16.11 i gösterirken, sol kulağı da çınlamaya başlamıştı. Büronun içinde üç personel kendi kendilerince bir şeyle meşguldü. Dışarda bariton sesli bir erkek personelin de katıldığı  en az beş katılımlı koridor toptantılarından biri hararetle devam ediyordu. Sonra işini bitiren  bürodaki bir  personel de -toplantıya katılmak üzere- kapıyı açıp çıktı.
 ... 
Disiplin kurallarının, iş yeri ciddiyetinin  yeterli düzeyde olmadığı  ortamlarda, kendini emniyette hisseden bir kısım personel, meydanı boş bulduğunda  serbest, lakayt, rahat davranışlara girişirler... Bu gibi işyerleri, sorumluluk sahibi olmayan çalışanlar için aranan ideal iş yerleridir. Ancak görülen  rahatlık yavaş yavaş başka sorunlara yol açmaya başlar. Amacından uzaklaşan-sapan personel, iş ile değil birbiriyle uğraşmaya başlar. İşini ciddi olarak yapan / yapmak isteyen personelin iş motivasyonunu da etkilerler. Özellikle çalışkan personel odak noktadır. Onu da dejenere etmek için maddi ve manevi bir çok hayırsız eylemde bulunurlar.

İşyerindeki verim düşüklüğünün alarmlarını duymayan, huzursuzluğun farkına  varamayan idareciler ise, bazen yanlış bilgilendirmelerle, gerçekten çalışanların aleyhine yanlış sonuçlara ve kararlara varırlarsa, sonuç; yapılan üretimin veya hizmetin gerilemesine, alıcıların / müşterilerin kaybedilmesine yol açar.

Bu durum; biraz da horozsuz kümeslerdeki tavukların haline benzer. Tavuklar kümese yeni gelen tavuğu-zayıfı didikleyip tüysüz teleksiz bırakırlar. Yumurta üretimi düşer, üretilen yumurtalar ayak altnda kırılır, Kümes sahibi olayın farkına varıp da çare bulursa, düzelmeye başlar.

Ne zaman ki bir horoz gelir iş değişir. Tanrı vergisi bir özelliğe sahip olan horoz, genlerinden gelen  bir dürtüyle "horozluk" yapar ve kümes " kümes" olarak işlevini yerine getirmeye başlar....

Herhangi bir müessesedeki yüksek  yönetici hiç bir deneyime sahip değilse bile tabiat kanunlarını gözlemleyerek, sadece horoz ve tavuk örneğinden dahi kendine ibret çıkararak, bir kısım iş yeri sorunlarına, düzensizliklerine, kaoslara çözümler bulabilir. Çalışma yaşamını da bu örnekteki gibi düşünerek düzeltme imkanı bulunabilir.

İş yönetimi üzerine nice bilimsel araştırmalar incelemeler, raporlar yazılmıştır, daha da yazılacaktır. Yazılması da gereklidir. Ancak sonuçta insan denen varlığın yaratılıştan gelen özelliklerini gözardı etmeden en uygun dengeyi (optimum noktayı) bularak tatlı sert, ciddiyetin ön planda olduğu samimi, insancıl bir denge kurmak en idealidir.

 Bu denge ile denetimin hassas bir karışımını ilaç olarak tavsiye edebilirim.

* Şahsımca insan denen varlığın yaratılıştan gelen özelliklerinin araştırılması sonucu ortaya çıkan bilgilerin ışığında, mutlu , madden ve manen doyumlu iş görenlerce,  iş yeri veriminin   arttırılması için geliştirilen yöntemler olarak da düşünebiliriz.

** Bir başka olumsuz bakış açısı; Acaba  kapital sahipleri insanı üzmeden sermayeyi nasıl daha verimli kullanabilirizi mi araştırtıyorlar. (Kârlılık) Ama sonuçta kaynaklar dünyaya ait.

  

5 Aralık 2018 Çarşamba

İşini yap

2018 yılı aralık ayının beşinci gününü gösterirken takvimler, nefes nefese içeriye girdi. Her sabah olduğu gibi yine gecikmişti. fakat büroda bu sabah bir gerginlik, bir sessizlik, bir durgunluk, bir kendi kendinelik hakim olduğunu farketmesi uzun sürmedi. Herkes (topu topu üç kişi) kendi kuru kabuğu içinde bir şeylerle meşgul olarak zamanı geçiriyor. Bu birşeylerin diğer adı iş. Ancak bu iş'in tanımını yapmak biraz zor. Muğlak, içi çok değişik bahanelerle/ katkılarla doldurulabilen bir meşguliyet veya aldığı ücreti vicdanen ve resmen hak edebilmek için meşru meşguliyet çabası olarak adlandırılabilir....
O zaman şu soru akla gelebilir: -Önemli olan sürekli meşgul olmak mı? Takipte olup, akıllı deneyimli bir eylemle "işi bitirmek, sonuçlandırmak mı ?" 

Bu konuda farklı bakış açıları, görüşler mevcut... Bir kısım eski düşüncedeki idareci için belirli süre içinde, belirlenen mekanda, belirlenen  faaliyeti sürekli yapmak, sürekli meşguliyet "iş" tir. Sorumluluğu altında bulunan kişi sanki bir harp hazırlığı varmış gibi her an idarecinin önünde görünebilir olacak, her an, masası üzerinde çalıştığı dosyalar / yazılar olacak, belli sürelerde üstü olan yetkilinin yanına giderek sorular soracak, açıklamalar isteyecektir ki, böylece çalıştığı var olduğu belli olsun ve idareci de idare ettiğinin bilincinde olsun, hazzına varsın!....
Masası boş olan tembeldir. Masası evrak kalabalığı içindeyse  çalışmaktadır. Çalışkandır. O nedenle bir kısım kurumlar görünmeyen örümcek ağlarıyla kaplı, oradan oraya koşuşturup duran ne yaptıkları  nasıl yaptıkları pek belli olmayan görevlilerle işgal edilmiştir. Bir robot misali üstlerine karşı gerekli saygıyı otomatik olarak gösterirler. Sonra evrak  dolu masalarına otururlar. Çalışma(!)ya devam ederler. İdareciler neyi, nasıl, ne kadar zamanda  yaptırdıkları konusunda hesap vermek istemezler. 

Bir başka görüş açısına göre işe "iş"; Neyi, ne zaman, nasıl yaptığından öte "gerekli  olanı istenilen zaman sınırları içinde  doğru ve hızlı bir şekilde sonuçlandırabilmektir." Bu görüş açısına göre görevlinin nerde nasıl ne şekilde ne biçimde olduğu önemli değildir. Önemli olan " işini bitirmesidir."

Verimli ve bilimsel bir çalışma düzeni için objektif koşulların ortaya konulması gerekir.  İş tanımı yapılır işin yapılış süresi hesaplanır ve o ölçüye göre görevlendirme,  iş paylaşımı yapılır. Maliyeti hesaplama imkanı olmalı her şey hesaplanabilir, ölçülebilir ve hesap verilebilir olmalıdır. Kişilerin serzenişlerine göre değil, verilerin  gösterdiği sonuçlara göre değerlendirme yapılmalıdır.

Bu görüşün savunucularınca yapılan gözlem ve hesaplamalara göre;  şu an devam eden düzen içinde görevli sayısı fazladır.

Onlarca, Çalışanların çoğunluğu görevini abartarak, işinin yoğun olduğunu  göstererek, fazla iş, ek görev almak istemezler. Farkına varamayan idareciler de sürekli personel sıkıntısı, eleman ihtiyacı  olduğu ifade ederek yakınır dururlar... Ancak o kadar personele rağmen çıkan " iş" bu kadardır. Verimlilik yoktur.  Demagoji, laf kalabalığı çoktur. İşten çok iş dışı şeyler meşgul eder, sabah kahvaltıları, karşılıklı büro ziyaretleri arasında biraz "iş tir yapılan, Dostlar alışverte görsün misali  .. 
İşter kabul edilsin isterse itiraz edilsin, Memleleketin dahilinde faaaliyette bulunan resmi dairelerin çok büyük bölümü bu şekildedir.... 

Yazıyı yazanda bu soruna dahildir.

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...