24 Mart 2021 Çarşamba

Umaro'dan Türküler



    İşyerinde sabahın ilk telaşı, mahmurluğu  atlatılmıştı. Köşedeki masasında üst üste yığılmış  klasörlerin içinde kaybolmuş olan bölüm şefi genç hanımefendinin telefonundan Erzurum türküleri çalmaya başladı. Nice zamandır hasret kaldığı türkülere bu vesile ile kavuştuğuna sevinmiş, içinden türküleri açana  minnet duymuştu. Hanımefendi Manisa doğumlu olsa da ailesi hala Erzurumla bağlantılıydı. Atayurdu Erzurum'un türküleri O'nu  mutlu ettiği kadar kendisini de memnun ediyordu. Eski günlerde, çocukluğunda geceleri pilli radyodan dinlediği ozanların çaldığı sazların -içini bazen sevince bazen hüzne gark eden seslerini- tınılarını hatırladı. 
    Telefonda çalan türkülerin biri bitince diğeri başlıyor altı kişinin çalıştığı odanın havası da sırayla değişiyordu. Neşeli halayları dinlerken yüzlerde bir tebessüm oluyor, iş icabı ayakta olanlar da adımlarını halayın ritmine göre atmaya çalışıyorlardı. Özellikle yaşı altmışa merdiven dayamış ancak çoluk çocuğun yetişmesi, geçim kaygısıyla emekliliğini her yıl bir sonraki yıla erteleyen kendisi de bu coşkun havaya katılıyordu.  
    Oda kapısı kapalı olduğundan dışarıdakilerin bürodaki durumdan haberleri olmuyordu. Kapının dışındaki koridorlarda  soğuk resmi rüzgarlar eserken içerde samimiyetin coşkunun sıcaklığı vardı. Şehrin en eski 110 küsur yıllık binasında üst katta oturan  yüksek yetkili bürokratların ciddiyetlerinin getirdiği bu resmi soğukluğu, -yıllardır binada çalışanlar alıştıklarından olsa gerek- artık hissetmeseler de, binanın kuzey tarafındaki basamakları aşınmış mermer merdivenlerden çıkarak güvenlik noktasında durdurulan vatandaşlarca bu soğuk hava daha net hissedilebiliyordu. 
    Önceki hafta babasının dedesi hakkında anlattıkları geldi aklına. Elektriğin iletişimin olmadığı o yıllarda babasının köydeki evlerinin alt katında bulunan tezgahta bez dokurken söylediği türküleri dinlemek için sokakta bekleşen ihtiyarların türkü bitip de evlerine doğru çıkarlarken "Sağol Umaro, sağol Hasan Ali sen de olmasan bu türküleri dinleyemeyecektik."diyerek takdir ettiklerini anlatırdı. Babasının Alman Harbi zamanında Çanakkale'de uzun yıllar Jandarmalık yaptığını, asker arkadaşlarından nice türküler dinleyip öğrendiğini,  bu türküleri köydekilerin ilk defa duyduklarını, dinleyenlerin bazen efkarlansalar da çoğunlukla ferahladıklarını, özellikle öğle ve ikindi namazlarından  sonra Camiden çıkan cemaatin evlerinin önündeki sokakta oyalandıklarını, esasında babasının türküye başlamasını beklediklerini anlatırdı. Önce dokuma tezgahının tıkırtısı başlar ardından Umarların Hasan Ali'nin türküsü başlardı. Tezgahın beklemesi demek ekmeğin azalması demekti. İş yaparken türkü dinlemesi dedesinden mi miras kalmıştı?
    Babasının anlattıkları hayal de olsa gerçek de olsa hoşuna giderdi. 

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...