2 Kasım 2020 Pazartesi

Kaybeden Simitçi

Umumiyetle simitçi dense de onun yaşadığı şehirde sabahları çayla ve küçük bir peynir parçasıyla kahvaltılara tat veren bu hamur işine -nedendir bilmez- gevrekçi denirdi. O gün fırına ilk gidenlerden olduğundan ilk sıra onundu. İlk çıkan simitleri  tablasına sıralayarak daha güneş yeni doğarken  fırından sevinçle ayrılmıştı. Erken simit alan simitçi ilk müşterilere daha erken ulaşabilirdi ve simitlerini daha çabuk satabilirdi. Bağıra çağıra sokakları geçti. Manisa şehrinin batı ucunda tel örgülerle çevrili batı kışlanın subay lojmanlarına yakın olan tarafındaki eğitim alanlarına yaklaştığında, yeşil şapkalı askerleri arazide-eğitim alanında- şapkaları yere eğik dolaştıklarını görünce tel örgülere doğru ilerledi. Yine gücünün yettiğince bağırıyordu. 
Daha rahat seçebilsinler alabilsinler diye düşünerek simit tezgahını tel örgünün dibine yerleştirdi. Taze simitin buram buram kokusu çevreye yayılıyordu. Önce yakındaki bir kaç asker geldi. Tam alırlarken uzaktan bir düdük sesi duyuldu. Nöbetçi çavuş askerleri içtimaya mı çağırıyordu? Simit tablasının yanından geçerek içtima alanına gidecek olan  diğer askerler de gelerek telaşla simit almaya başladılar. Ortalık bir an karıştı. Bir anda tüm simitleri bitiriverdi. Tel örgüye simit uzatırken para alırken verirken kalabalıktan her şey karıştı. Para alıp simit vermeye yetişemeyince askerler tabladan kendileri almaya başladılar. Tabladan simiti alan asker abi koşa koşa gidiyordu. Kim  para atıyor., kim atmıyor, kim ne yaptı, nasıl oldu anlayamadı. Herkes yeşil elbiseli yeşil şapkalıydı. Simitler bir anda bitmişti.
O ise gecenin bir vaktinde fırına erkenden gitmenin sabaha kadar beklemenin uykusuzluğuyla sabahın mahmurluğu ile her şeyi karıştırdı. Satışlar dört beş dakikada sonuçlanmış. tablada hiç simit kalmamıştı.  Hesabı karıştırmanın simitleri bir anda kontrolsüzce satmanın, bitirmenin karmaşıklığı içindeydi. Elinde bir kaç simit parası vardı. Ama onlarca simit alınmış simit tezgahı bomboştu. 
Simitlerin bittiğine sevineceği yerde içine bir hüzün çöktü. Oturdu, üzüldü.  içi sıkıldı. Ümidini kaybetmişti. Üç kuruşluk sermayesi bir anda kaybolup gitmişti işte. Keşke bu tel örgüye yanaşmasaydı. Biraz daha uzun zaman alsa da başka yerlerde yine simitlerini satacaktı. Şu anda ise kaybetmişti. Kısa bir süre içli içli sessizce ama hıçkırarak yutkunarak ağladı. Ağlayınca biraz ferahlamıştı. 
Sehpasının üzerindeki örtüyü kaldırınca dağınık bozuk paraları gördü. Topladı bozuk paraları, kuruş kuruş saydı. Hesabı simitlerle tam tamına tutuyordu. Yüzünde yeni bir gülümseme belirdi. 
Biraz önce asker abileri hakkında düşündüklerinden dolayı üzüldü. İçinden geçenlere pişman oldu. Boş tablayı koltuğunun altına sıkıştırarak -bir yerleri fetheden mücahitler- gibi rahatlayarak fırına erkenden gidip fırıncı Remzi Amcası ile hesabını gördü. Kazancını cebine atarak erkenden eve doğru yollandı.
...
Hafızasının bir köşesinde yaklaşık elli yıl öncesinden beri bekleyen bu hatıra ona Türk Askerine neden güvenmesi gerektiğini yaşayarak öğrettiğinden her zaman kahramanlardan emin oldu. 

Ne zaman asker hakkında olumsuz dedikodular çıksa, o gün  yaşadıklarını yeniden hatırlar ve "Allah Ordumuza devletimize zeval vermesin. Hep birlikte Milletimize güzel günler görmeyi nasip etsin." diyerek tebessüm ederdi.

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...