23 Mayıs 2018 Çarşamba

Fırsat

Ramazan ilk haftasına doldurdu. Bu süre içinde oruçlarını aksatmadan  tutmaya çalıştı. Tuttu demek için hesap gününü mizanı beklemek gerek. Bahşedilen hayatın sınırları içinde, tüm eylemlerinin sonucunu niyetinin temizliği katsayısına bağlı olarak, hesap günü bilecek. O ana kadar sabırla ve ümitle hep iyinin, doğrunun, güzelin, faydalının, hayrın ve hakkın peşinde olunacak. 
Ramazan zihinlerin ve bedenlerin  restorasyonu için de yeni fırsatlar getiriyor.
İstekleri ve ıstırapları var. Istıraplarının karmaşası içinde uykuya dalmak isterken, aklından geçen nice çözümler sabah olduğunda -aklına gelen ve geçen hayaller- hanesine yazılmaktan başka bir işe yaramıyor. Ama o hayaller, ıstıraplarının gerginliğini yok ettiğinden ya da hafiflettiğinden olsa gerek gecenin bir vaktinde- çok şükür- uykulara dalabiliyor. Mayıs ayının on yedinci gününden bu yana geçen zaman içinde unutma denilen nimetin verdiği sukunetle gitgide hafiflediğini hissediyor. Bunu Ziya Paşa "hafıza-ı beşer nisyan ile malüldür" diye açıklamış.( İnsan hafızası unutur)
Süregiden hayatın keşmekeşi içinde yetmeyenler, az gelenler, sınırlar, yokluklar arasında ilerleyip duruyordu. Kendisi için bir şeylerin olup olmaması o kadar önemli değildi belki ama, evlatlarının isteklerinin geçinme sınırlarını aştığı zamanlarda geriliyordu. Düşüncelere dalıyordu. Efkarlanıyordu. Daha sonra da sabır zamanla toparlanır, denge yeniden kurulur diyerek kendi kendini teselli ediyordu...

16 Mayıs 2018 Çarşamba

Heyecan

Öğlenin sıcağında  güneşin tepesinden aşağıya bıraktığı ışın hüzmesi altında sağa sola dolaşırken terledi. İşyerine girdi, klima açılmıştı. Birkaç saat daha geçti.Vakit ikindiye yaklaşırken hava yavaş yavaş gölgelenmeye başladı: Bulutlar toplanıyordu. Hava serinliyordu ve ardından gökgürültüsüyle beraber ani bir yağmur bekleniyordu. 
Üzerinde ilk ramazan gününün, ilk orucun halsizliği vardı. Yerinden kalkmak, birşeyler yapmak içinden gelmiyordu. Düşünmek istediği bazı konularda zihninin kapasitesinin  sonuca erişmekte zorlandığını hissediyordu.  
En iyisi her şeyi otomatiğe bağlamak  araması gerekenleri, yapılması lazım olanları yaparak akşama, top sesine, iftara ulaşmak amaç olmalı diye düşündü. Yani hayatı idame,  hayatı rolantiye almak ilk günü aşabilmenin basit formülü... Belki de hayatı böyle basit yaşamaya çalışmak, sade bir yaşam döngüsü içinde olmak ardından huzuru da getirecektir kimbilir!
Aklına ilk gece dün akşam gittiği teravih namazı geldi. Ne cemaatte, ne müezzinde, ne de kendinde eski ramazan gecelerinin o mutlu heyecanlı halini bulamadı. Herkes kendi halinde birşeylerle meşgul. Ramazan toplum olarak hep birlikte  yaşandığında güzel. Yalnız başına, kendi kendine tadı olmuyor diye düşündü. Namazdan evvel vaizin hamaset dolu 15 Temmuz ve Afrin söylemleri içini bir hoş etti. Camiden çıksa çevresi ne diyecekti. Sustu bekledi.Namazdan sonra etrafa baktı baktı ve ... Herşeyin tadını gitgide  kaybediyorum... diyerek eve doğru adımlamaya başladı.

10 Mayıs 2018 Perşembe

Prag, ne kadar ırag

Nice zamandır yurtdışına çıkma hayali ve ızdırabı içinde olan büyük oğlum sonunda kararını verdi. Prag.
"Baba Prag'a gideceğim."
 Nereden çıktı bu Prag demeye kalmadan , "Anıl Abimin yanına gideceğim" dedi.
Ne diyebilirdim.
Niyetini ve karar verdiği bir konuda olumsuz yorumların ve yanıtların onu  agresif ve depresif hale sokma ihtimali olduğunu  bildiğimden kararına sessizce boyun eğdim. Ama mali durumumun yarım yüzyılı aşmış yüz hatlarıma yansıyan bilançosu iyi şeyler ifade etmediğinden olacak, yüzüme endişeli bir bakış attı."istersen vazgeçebilirim" dedi.
Nasıl isteyebilirdim.
Yirmi küsur yıllık ömrü hayatının son beş yılını işgal etmiş bulunan hayallerine nasıl ket vurabilirdim.  Koşullar olumsuz görünse de "...elimden gelen tüm gücümle kararını destekleyeceğim" dedim. ( Şartların günden güne hayatımıza getirdiği imkansızlıklar dahilinde biraz kerhen verilen bir destek olsa da) Sevindi.
Bir kaç hafta hummalı bir hazırlık (tasarruf) dönemi içine girdi. Günlerini, doların iniş çıkışını, euronun hareketlerini stres içinde takip ederek, biriktirebildiği birkaç yüz liranın kuruş kuruş çetelesini tutarak geçirdi. Sosyal hareketleri azaldı, yerinde duramayan mobil oğlan, kayboldu.  Evden çıkmamaya başladı. Neden çıkmıyorsun sorusunu, çıkınca çok harcama oluyor diye cevapladı. Muhasebe uzmanı oldu sanki. Keşke benim hesapları da böyle denetleyebilse de maaşa bağlı harcamalarımızı bütçe dengesi içinde tutturabilsek. İnsallah o da olacak, inanıyorum. Biraz sabır, biraz zaman (belki de çözüme yönelik kurtarıcı eylemler) çözecek problemlerimizi diye umutlanıyorum. Prag gezisi ufkunu  açacaktır ve  düşüncelerini ve eylemlerini daha istikrarlı, gerçekçi hale getirecektir diye düşünüyorum,
Mali olarak tek kaynağa bağlı olduğundan, alternatif kaynaklar geliştiremediğinden, sıkıntılı bir sürecin ardından, biriktirebildiği, sponsorlardan yüzünü ekşiterek toparlayabildiği kadarıyla, bu sabah helalleşerek, önce İstanbul, ardından Prag olmak üzere saat 07.15 den itibaren seyahat planını uygulamaya  başladı.
Hayırlısı olsun. 
Fakat planın uygulanmasına saatler kala yani dün gece, yani geriye sayım başladığında, heyecan ve endişe içindeydi. Öfke üzeri gerginlik, elinin ayağının önceki zamanlara nazaran daha çok telaşlanması...
-Olur böyle şeyler benim de üç saatlik memleket yoluna (Gediz'e) çıkmadan önceki bir çok gecelerde endişe içinde, öfkeli ve uykusuz saatler geçirdiğim olmuştur dedim. Normal bu, belirsizlik, bilinmezlik insanı endişeye ve huzursuzluğu sevk eder. Ancak yola revan olunca yavaş yavaş hepsi kaybolur gider diye düşüncemi açıkladım.
Anlattım dinledi, anlattı dinledim.
Sohbet uzadıkça yavaş yavaş sakinleştiğini farkettim ve iyi geceler dileyerek -kaçak inşa edilen şahsına özel malikanesinden alt kata hizmetlilere ayrılan bölüme inmek üzere yanından ayrıldım.

Şimdi yollarda ...

7 Mayıs 2018 Pazartesi

Kahvenin Tadı

Hava sıkıntılı biz de sıkıntılıyız. Dünyanın sıkıntılı havası iç dünyamızı da sıkıntılara duçar ediyor.
Gerçekten hava o canlı mavisini yitirmiş.
Güneşini kaybetmiş akşam ışıklarının, bulutların altından yansıyan  gölgesi tavanı yeni boyanmış odaya vurduğunda tavan rengi beyazdan  açık kurşuniye nasıl dönüşüyorsa, gökyüzü de bir süredir o renkte hareketsiz ve durgun. İş yerinin kuzey penceresinden bakıldığında koca meydanın üstünde  bir uçtan bir uca donatılmış bayrakların esintiyle dalgalanışı ve çam dallarının kımıldanışı göze  çarpıyor.
Ama yağmur öncesi bir sükunet olduğu hissediliyor. "Hava yağacak galiba" dedi hayatı ovalarda geçmiş bir genç arkadaş. O demişse doğrudur diyerek sözü  bitirdik.
...
Bu arada büro kapısı gıcırtıyla açıldı. İçeriye, sipariş edilen üç fincanı yerleştirdiği kahve tepsisiyle odacı bayan girdi. fincanda hala dumanı tüttüğünden cezveden yeni döküldüğünü belli eden ,  etrafa hoş kokular dağıtan ve içince gırtlakta buruk, kekremsi bir tad bırakan  kahveler geldi önümüze.
Yavaşça yudumlayarak içtik. Bitirince, -dibinde telvesi, tam da kahve falcılarının aradığı karmaşıklıkta bir kaosla bezenmiş- fincanı masanın yan tarafına bıraktık. Ancak boğazımızda ve dahi gırtlağımızda o enfes  tad, burnumuzda o hoş koku bekleyip duruyor. Ne zamana kadar bekler bilinmez. Yeni bir konu, yeni bir meşgale çıkıp da unutuncaya kadar azalarımızda, dilimizde, burnumuzda, gırtlağımızda o tadı hissedip duracağız.
Kahve; ne şerbet gibi tatlı, ne de limonata ve boza gibi ekşi tatlı karışımı bir içecek değil. Kanaatimce kökeninde acılık var .
Nereden alışkanlık edinildiği üzerine bir fikir yürütmek istenirse; 
Acaba, Yemen ellerinde kalan yiğitlerimizin, atalarımızın ebelerimizin genç yaşında Yemen ellerine gönderdikleri ve haber alamadıkları eşlerinin yavuklularının acılarını içselleştirmek için mi? O acılarla empati kurabilmek için mi ? Boğazımızda o acı ile, gözümüzde yaşlar, gırtlağımızda acı kahve tadı ile karışık yutkunmalar  oluşurken, bir hüzünlü yemen türküsü mırıldanabilmek için mi? Bu alışkanlığı geliştirdi atalarımız ? Bilinmez.

Yalnız dünyanın bir çok yerinde -sebebini bilmeden de olsa- nice insan bu kahveyi keyifle höpürdetiyor.

4 Mayıs 2018 Cuma

Fırtına

Yeni bir fırtına, suni bir fırtına. 
Cihazların rüzgar direncini ölçmek, direnci en aza indirebilmek amacıyla inşa edilen rüzgar tünelleri vardır.
Bu tünellerde cihazlar denenir. Çıkan sonuçlara göre cihazlara daha uygun biçimler verilir.  Teknik olarak bu şekilde tanımlanır.
Mecazi olarak değerlendirildiğinde, birilerinin hayatını daha emniyetli, çıkarlarını daha rahat sürdürebilmesi için  ekonomik ve sosyal olaylarla donatılmış, özellikle suni estirilen rüzgarların ortasında savrulur o tünelde bulunanlar.
Eğer sağlam temellere dayanarak herkesin içine girebildiği ve mutlu olduğu, korunabileceğine inandığı sağlam bir sosyal ve ekonomik yapı inşa edilmişse mesele yok. Ne gerçek, ne de suni rüzgarlar etkiler. 
Eğer çıkarlarına uymayan bir yöne gidiyorsa genel durum, kamuoyu araştırma kuruluşlarının muktedirlere sunduğu raporlara göre karar verir muktedirler. Muktedir deyince sadece hakimiyeti elinde tutanlar anlamında değil dünya çapında paranın ve tekniğin gücünü elinde bulunduran egemenleri de bu tanım içine dahil etmek gereklidir.
Sebebi sıradan vatandaşlarca anlaşılamayan, bilinemeyen gerekçelerle, ( zaten yüzeysel gerekçeler gerçek sebepleri saklayacak bahanelerdir.) muktedirlerce   vantilatörlerin düğmesine aniden basılır ve tünelde sert bir rüzgar oluşturulur. Esintiyle aniden savrulup gider istenmeyenler / tutunamayanlar / tutunacak dalı kalmayanlar ne olduğunu dahi anlayamadan.
Ancak bu işlemi başlatanlar -kendilerini sağlam dayanaklarla donattıkları için- sert esen suni fırtınadan etkilenmezler. Aksine, uçuşan ve savrulanların durumundan kendilerine yararlar sağlayabilirler. 
(Fazla umut olmasa da) Ama yaklaşık 15 yıldan bu yana , çarpıla çarpıla darbe içinde kalan bedenlerinin harabiyetine rağmen,  savrula savrula deneyim kazanan -zavallı savruklar- belki de bu son rüzgarda el ele tutuşarak savrulmayı önleyebilecekler. Hani uçaktan paraşütle hep birlikte atlayarak el ele tutuşan paraşütçüler gibi. 
Umulur ki, önceki zamanlardaki gibi  -dağıtılacak rüşvetlerle, cazip çıkarlarla aldatılarak-  birbirlerine kenetlenen eller açılmaz ve adalet, hürriyet, eşitlik hedefine varıncaya kadar, son ana kadar birlik beraberlik gelişerek genişleyerek sürer gider.

Çünkü her girişin bir çıkışı, her başlangıcın bir nihayeti vardır.

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...