29 Aralık 2016 Perşembe

Alacakaranlık/Sabah Telaşı

29 Aralık 2016 Perşembe.
      Sabah 07.40 da evden çıktığımda bulutlarla kapalı olan hava karanlıktı ve dün öğleyin başlayan yağmur aynı sükuneti ile yağmaya devam ediyordu. Anneler ve ellerinden tuttukları küçük çocukları ellerinde şemsiyeleri ile sabah karanlığında telaşla okula gidiyorlardı.Şemsiyesiz ve yaka bağır dağınık vaziyette evden tedbirsiz çıkan bir kısım havai lise talebesi genç ise yağmurdan sakınmak için  saçak altlarından, kenardan kenardan ilk derse yetişmeye çalışıyorlardı.
     Kuyualan Camisine sabah namazı için giren cemaat camiyi yeni boşaltıyordu. Başlarında yün takkeler üzerlerinde yılların yıpranmışlığı sinmiş pardesüleri, ayaklarında mesleri, sağ ellerinde bulunan evladiyelik siyah şemsiyeleri ile bir kısım ihtiyar yavaş yavaş eve dönüyordu. Yine camiden çıkan yeni emekli olmuş diğerleri ise biraz telaşlı köşedeki kahveye yetişmeye, gazeteleri gözden geçirmeye, memleketi bir defa daha  kurtarma muhabbetine gidiyorlardı.
     Yollardan vızır vızır geçen otomobillerin ışıkları hala açıktı. Islak yollardan bazısı okula çocuğunu bırakmaya, bazısı eşini işyerine götürmeye bazısı da işe gitme derdindeydi. Bir kısım araçların içinde esneyen küçük çocuklar, bir kısmında ağlayan bebekler... Kısaca yağmurlu bir kış sabahını gözlemliyorsunuz.
    Okullara öğrenci taşıyan servis minibüsleri kablo çalışması için kazılmış çamurlu yollarda dolanıp yol kenarlarında bekleyen anne babalarla karışık duran bazı çocukların önünde aniden duruyorlar. Duraklamaları uzadığında arkadan gelen araç sürücülerinden korna sesleri ile cevaplarını alıyorlardı.
   Ben ise hergün geçtiğim güzergahtan devam ediyordum yoluma. Aynı yerlerden geçip aynı insanlara selam vererek  yürürken, bu defa eski belediye önünde SSK İşhanının köşesinde çamurlu suya bastım dalgınlıkla. İşe gelirken farklı olan bir tek bu olay var. 

28 Aralık 2016 Çarşamba

Beklenen Yağmur.

Bugün 28 Aralık 2016 saat 13.45. Dışarıda yağmur yağıyor. Hafif, kimseyi incitmeyen usulca yere veya insanların üzerine damlalarını bırakıveren bir yağmur. Sadece meydanın doğu tarafındaki çift yönlü yoldan geçen araçların tekerleklerinin ıslak zeminde çıkardığı ses olmasa masasında oturan ve dışarıya bakmayan bir memur ancak akşam çıkışında yerin ıslaklığıyla farkedebilir yağmuru.
Meydana bakan pencereye ara sıra bir kumru konuyordu.Biraz önce yine kondu.Yine o guguk seslerini belli zaman aralıklarında çıkarıyor. Neden  bu sesi çıkardığını anlamasam da etrafa bir mesaj verdiğini düşünüyorum.Ben buradayım dostlarım.Gelin beni bulun der gibi. Birden sağ tarafımda bulunan tahta kapı aralandı. Elinde çay tepsisiyle odacı bayan girdi.Ve çay dolu tepsiyi önce bana doğru uzattı.-Buyur. Hemen bir bardak çayla beraber tepsinin bana göre karşı tarafında kalan kısmında duran melamin tabaklardan ve şekerlikten istihkakım olan iki kağıda sarılı şekeri aldım.Yanıma koydum. Sağ tarafımda klavyeyi bırakıp alabileceğim yakınlıkta bir zemine yerleştirdim. Şimdi soğumasını bekliyorum. Soğuyacak ılıyacak. Önce şekersiz içmeye çalışacağım tadını beğenmeyeceğim, bir parça şekeri dişimle kırdıktan sonra çayımı yudumlamaya başlayacağım. Ağzımdaki şeker erimeden çayı bitirmek gayesiyle hızla içeceğim. Çay keyfi neresinde bunun...

12 Aralık 2016 Pazartesi

iyimserlik

Güneş karşı dağın yamacından başını gösterip sıcaklığını yavaş yavaş ovaya yayarken o hala uyuyor olurdu. Sabah kötü rüyaları korkunç kabusları görüp sıçrayarak uyandığında, hemen annesine anlatmak isterdi ağlayarak. Annesi rüyayı sakince dinler başına okşarken güven telkin eden tatlı sözlerle o rüyaları hep olumlu, hep güzel, her zaman ümitli yorumlardı. Ve içinde korkularının yavaş yok olduğunu hisseden küçüğün gözlerinde bir parlaklık, yüzünde bir tebessüm belirirdi.Biraz önce baktığı halde bir şey hissetmediği ve duymadığı pencereden başını yeniden uzatır ve geniş ovaya derin nefesler alarak bakar ve iyice gerinirdi... Uzaklardaki hayvanların çıngırak sesleri, bir çobanın kavalının yanık sesi duyulurdu ve annesini arayan  kuzu melemeleri...


Azim ve Gayret

Her şeye rağmen devam edeceğiz mücadeleye son nefesi verene kadar. Mücadele azmi ve gayretidir insanın hayatına anlam katan. Bir hedefi olmalı insanın, bir hedefi bir hayali, ulaşmak istediği idealleri olmalı...
Zorluklar engeller hep var olacaktır. Sıkıntılar yeni üst eşiklere varabilmenin basamaklarıdır. En son basamağa ulaştığında ilerisinin ne kadar farklı olduğunu sadece oraya ulaşanlar bilebilir. Aşağıda basamağa tırmanmayı düşünenlere yeni ufuklar anlatılsa bile, ancak basamağı tırmanmayı başaranların sözlerine  inananlar ve kendi azimlerine güvenenler  zorlu basamakları tırmanabilir. İnanamayan ise tereddütler içinde aşağıda hayatına devam eder. İnanan ve gayret edenler son basamağa kadar azimlerini korurlarsa başarırlar.
İlk basamaklarda birçok tırmanana rastlanırsa da üstlere doğru tırmanan sayısında azalmalar olur. Bazen bir sebeple ara basamaklarda kalanlara da rastlanır. Ne yukarıya tırmanma cesareti, ne de aşağıya inebilmenin gücü vardır kendilerinde. Arada,( yeniden güç bularak nihai karara varıncaya kadar) öylece bulundukları basamak aralığındaki küçük düzlükte sınırlı bir hayat sürdürürler.
Bu zor bir durumdur. Ne bulundukları zemin onları memnun eder, ne de aşağıda olmak. Yukarıya tırmanma cesareti de bulunmadığından sadece içlerinde başarısızlığının getirdiği hüzünle karışmış bir öfke ve yalnızlık etkindir. Mutsuzdurlar ve umutsuz. Kahırlı ve sıkıntılıdırlar. Dalgındırlar.Yarım kalmış ideallerinin bitmemiş kendi hikayelerinin dolambaçlı yollarında sürekli dolaşır dururlar.
Bir umut her zaman vardır aslında. Başlarını, yanlarında umutla geçenlerdeki heyacana kaptırarak beraber tırmanabilirler her şeye tekrar başlayabilirler. Onlardaki deneyimler yeni çıkmaya başlayanlara kolaylık olur aslında. Birlikte birbirlerine fikir vererek, destek olarak yukarıya doğru yeni umutlara tırmanabilirler... 

6 Aralık 2016 Salı

Cam Fanusta Emeklilik

          Kısık sesle çalan radyoda ince sesli bir hafif müzik sanatçısı flüt ağırlıklı bir eser takdim ediyor sevgili radyo dinleyenlerine.
       Arada masa telefonunun çalan sesi ile telefonla konuşma sesleri müziğin tınısını kaybediyor. Yine odadaki arkadaşların sohbetleri de etkiliyor. Bu arada radyoda sanatçı değişmiş, bir erkek sesi dolduruyor diğer seslerden kalan boşluğu.Müziğe mızıka sesi de karışıyor. Ardından ince sesli bir başka bayan sesi..."Her şey bitmedi daha, aşkımız kalmasın yarım.Mutlu günler geri gelsin !"  Saatin on olduğunu söyleyen spikerin davudi sesi gürlüyor hoparlörden...
      Dışarıda yükseklerden geçen pervaneli bir uçağın (tayyarenin) yere ulaşan yankısı. Odanın kuzeye bakan penceresinden görünen büyük meydanın sağ tarafında bulunan orta okulun altından geçen yolun köşesinde,  restore edilmiş eski binaya vuran kış güneşinin sarı renkli ışıltısı ile meydana dönük kapısının ve pencerelerinin gölgedeki loşluğu. Eski binanın bitişiğindeki yüksek apartmanın güney duvarına vuran abartılı bina  tezyinatının (süslemesi) gölgesi farklı bir görüntü oluşturuyor.
İçeriye giren iki misafirin arkadaşlarla sohbetleri, sık çalan telefon ve telefon konuşmaları radyoda çalan müziği, neyin çaldığını unutturuyor, etkisizleştiriyor.
       Sabah 08.15 den bu yana -kısa aralıklarla ayrılsam da- bilgisayarın başındayım. Sistemde yeni bir görev verilmemiş bana. Bekliyoruz. Bir iş, eylem, görev gelirse yapmak üzere...Daha önce de ifade edildiği gibi memurun en önemli (en yararlı değil) özelliğinin sabır olması gerekir.
    Yöneticiler için astlarında bu özelliğin bulunması onları rahatlatır. Sorumlular ekseriyetle sorgulayan ve aktif memurları sevmezler. Onlara göre sorgulamak, analiz etmek, çok seslilik; etkinliği ve verimliliği sabote eden bir şeydir. Kısaca argo deyimle "Salla başı al maaşı"modunda kapı kulu memurları olsun isterler. Arada bazı sivriler çıkarsa çok rahatsız olurlar ve sivrilerin sivrilikleri ya düzeltilir, ya da başka birime "önemli bir görev için" görevlendirilirler/ nakledilirler/ tayin edilirler.
       Takım çalışması,"bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür",  "Takım ne kadar güçlü olursa olsun kaleci bozuksa sonuç hüsrandır.",  "Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu kurtarır" gibi sözler kitaplarda ilgiyle okunan ifadelerden öteye geçmez onlar için...
      Ancak bu özelliğin farklı yan tesirleri oluşuyor zaman içinde ve alışınca kronikleşiyor. Çünkü beklemek, hiç bir şey yapmadan beklemek, insanı gitgide hayatta da pasif hale getirebiliyor. Yani iş yerinde  iş bekleyen kişi, zamanla hayatın diğer alanlarında da beklemeye başlıyor. 
      Hayatın dinamiğini kaybediyor, piyasanın nabzının nerede attığını, etrafta  ne olup olmadığını takipten vazgeçiyor, zamanla tepkisiz kalıp emekli oluncaya kadar bekliyor. Emeklilikte de  hayatı ev cami kahve arasında geçiyor. Bir kahvehanenin yola bakan penceresinden, cam fanustaki balık misali sessizce gözlemliyor. Bekliyor, belki de bilinçsizce biraz önce yoldan omuzlarda geçen dört kollu sala binmeyi. Binip kurtulmayı... Korkuyor sokağa çıkmaya, sokakta/piyasada sudan çıkmış balık gibi sersemliyor. Çünkü her köşe başında cambazlar bin bir hile ile onun iyi niyetini çelmelemeye çalışıyorlar.(sanıyor)
En güzeli, nerede ne yapılması gerekiyorsa onu yapmak. Yeknesak alışkanlıkların esiri olmaktan kurtulmak. Son ana kadar aktif olmak...

Her gün bir yerden göçmek 
Ne iyi 
Her gün bir yere 
Konmak ne güzel 
Bulanmadan, donmadan 
Akmak ne hoş 

Dünle beraber 
Gitti cancağızım 
Ne kadar söz varsa 
Düne ait 
Şimdi yeni şeyler 
Söylemek lazım…MEVLANA












5 Aralık 2016 Pazartesi

Değişim

Kasım ayının 9 uncu gününe geldik en sonunda.
Hava iki günden beri puslu. Özellikle bugün güneş yok .Esen lodos rüzgarı her yeri birbirine katıyor. Lodosun hangi yönden  eseceği belli değil. Dışarıda dolaşmak , yürümek zor. İş yerinde durgun bir ortamda işlerin peşindeyiz.Ya da iş bekliyoruz. Memurluğun insan öğrettiği en önemli haslet sabır. Zamanı bulunduğun yerde durup oturarak sakince geçirebilmeyi öğrenmişseniz sizin için Memurluk kolaylaşır. Biraz da dişinizi sıkmayı biliyorsanız.
Televizyonda Amerikan seçimleri Clinton mu, Trump mu. Çoğunluk için sürpriz olmuşmuş Trumpun seçilmesi. Sanki çok fazla değişim oluyormuş gibi.

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...