16 Ocak 2012 Pazartesi

Karla karışık yağmurlu bir Manisa hatırası

Kaç gündür küçük oğlum baba dağa çıkalım kar yağdı.Kar oynamak istiyorum deyip duruyordu.Ben ise aracın arızasını bahane ediyordum.
Bu cumartesi aracı sabahtan tamirciye götürdüm.Tamirci aracı kontrol edecek ve kış için gerekli eksikleri tamamlayacaktı.
Aracı Küçük Sanayideki tamirhaneye bırakarak,işi bitince haber vermesini tenbihleyip Küçük Sanayi içinde yürümeye başladım.
Merkezde Telekom santralinin üstündeki kahvede uzun süreli bir mola verdim.İki çay içtim.Çay güzeldi. Günlük gazeteleri kolaçan ettim ve çıktım.Niyetim bir hayli zamandan  beri görmediğim bazı dostlara uğramaktı. Kayınpederimin hacı arkadaşı kaportacı Hacı Abiyi gördüm. Ayaküstü birer çay içtik,sohbet ettik ve vedalaştım. Bu arada tamirciden telefon geldi.Tamirhaneye yakındım. Hemen gittim.Araç tamir edilmişti. Biraz tamirci ile de sohbet ettik ve eve geldim.
Artık küçük beyi atlatacak bir bahanem kalmamıştı. Teslim oldum."-Hazırlan gidelim oğlum" dedim.Telaşla ve heyecanla hazırlandı.Asansörden aşağıya inip dışarı çıktığımızda yağmur çiselemeye başlamıştı bile.
Önce kararsız kaldık ne yapalım acaba vazgeçelim mi ? Sonra ne olursa olsun çıkalım Manisa Dağının karlı yamaçlarına doğru diyerek aracı çalıştırdık.-"Baba yalnız canım sıkılır Halamınoğlunu çağırsaydık." dedi. Telefonla aradık hastaydı. Halası da evde yoktu.Mecburen ikimiz çıkmaya başladık.
Karaköy Hacı Yahya Camiinin önünden sağa kıvrıldık, ilerden İvaz Paşa Camiinin yanından köprüyü geçerek tekrar sağa dağ yolundan dereyi sağımıza alarak devam ettik.
Kır kahvesi sapağında sola doğru yokuşa çıkmaya başlarken sağımızda Ağlayan Kaya (Niobe) yağmur damlalarının azizliği ile gerçekten ağlıyordu. Dağın karlı yerlerine doğru yağmur altında; sağımızda yıpranmış Manisa Kalesi harabelerini, solumuzda Adakale Mahallesinin sırtını dağa dayamış, kendisini yıkacak müteahhit bekleyen eski evlerini ardımızda bırakarak,Ulucamiyi üstten gözetleyerek devam ettik.
Mevlevihane kavşağından sağa saparak Milli Park yoluna girdik.
Oğlum "-Ne olacak baba benim halim. Yüksekten korkuyorum.Büyüyünce bordo bereli nasıl olacağım." diye hayıflandı. Zamanla alışırsın diye cevapladım.
Dağ yolunda kıvrıla kıvrıla ilerlemeye devam ettik,bir çok araç yol kenarında park etmiş.Etrafta insanlar ya duman altındaki şehre bakıyor,ya da çocuklarını avutmak için karlarla oynuyordu.Bazıları da araçlarının ön camına kardan adam yapmaya uğraşıyordu.
Devam ettik....Yollardan köprülerden virajlardan geçtik.Elinde kodak zx1 basit kamerasıyla fotoğraf çekiyor,bir yandan da yer beğeniyordu. Sonunda  geçen yaz uğradığımız gönlüne göre bildik bir yer buldu. Dönüş yaparak uygun bir yere yanaştık.
Kar oyunu yalnız olmuyordu. Çağırdı. Bende ortak oldum mecburen. Yağmur daha da hızlanmıştı.Böylece 11 yaşındaki oğlum yağmur altında kartopu nasıl oynanırmış öğrendi. Yağmur çok yağmasına rağmen kara düştüğünde ses çıkarmadığından ortalık çok sessizdi.Ne yağmur şakırtısı vardı.ne de su şırıltısı. Kar su damlasını sessizce içine çekiyor ve bizim gibi kar görmemişlerin yağmurun şiddetini işitememesine ve sırılsıklam olmasına neden oluyordu.Sonunda çevrede bizden başka kimse kalmayınca "-yeter baba, yarın bir daha getireceğine söz verirsen gidebiliriz" dedi.Ben de inşallah geliriz dedim.
Araca döndüğümüzde iç çamaşırlarımıza kadar ıslanmıştık. Şimdi anneye nasıl anlatacaktık bu ıslaklığı."-Baba dedi.çok sıkışırsak ikimiz birden dereden geçerken oldu der atlatırız" dedi.
Aracı çalıştırdıktan sonra karlı zeminde araç performansının nasıl olacağını test ettim.birkaç fren denemesi yaptım. Kendime güvenimi tazeledim.
Eve döndüğümüzde eşimin bir işi vardı.O görmeden üstümüzü çabucak değiştirdik.Islak elbiseleri de çamaşır sepetinde diğer kirli çamaşırların altına karıştırarak delilleri gizledik.

İşte karla karışık yağmurlu bir Manisa hatırası.14.Ocak 2012 Cumartesi.

13 Ocak 2012 Cuma

Ocak Soğuğu

Birkaç gündür hava kapalı.Medyada havaların daha da soğuyacağı bildirildiğinden hazırlıklıyız.
Önce yağmur ardından dağlara kar yağmaya başladı.Spil dağının eteklerine kadar indi kar.Küçük oğlum baba dağa çıkalım diyor. Ben ise arabayı kaydırırım korkusuyla peki diyemiyorum.
Yaya çıkabilsek diye düşünüyorum.Tehlikeli olabilir düşüncesiyle vazgeçiyorum.
Günler geçtikçe ve karlar eskidikçe karda oynamanın tadı da kayboluyor. İlk yağan taze karda eğlenmekle kırçıllaşmış karla oynamak bir olmaz demek istiyorum,diyemiyorum.
İşim çok,araba arızası bahaneleriyle erteliyorum. Ama bir yandan bende gitmek istiyorum...

Dağdaki beyazın, ayazı düşüyor aşağıda olanların üzerine.Soğukla,ayazla beraber şehir sokaklarındaki insan sayısı da azaldı. Sadece mecbur olanlar dışarıda. İşini bitiren tekrar içeriye sobanın ya da kaloriferin yanına yerleşiyor. Esnafın kapı önü muhabbetleri havalar ısınıncaya kadar dükkan içlerine taşınıyor. Sabahları güneşin ilk ışıkları sislerin arasından zorlukla iniyor şehrin üzerine.
Güneşin gün içindeki yansımaları da farklı oluyor. Akşam üzeri güneş voltajı düşmüş bir akkor lambanın sarımtırak ışığını gönderiyor aşağıya. Kış mevsiminde sonbaharın hüzünlü renklerini yakalayabiliyor son ışıklarda meraklılar. Fotoğraf meraklılarının hoşlanacağı bir renk harmonisi oluşuyor. Uygun zaman,uygun mekan, uygun ışık ve uygun bir açıdan bakabilirse o anı betimleyen güzel,özgün bir fotoğraf oluşabilir.Ya da ressamın kabiliyetine bağlı hoş bir resim.

Akşam olduğunda evi ve düzeni olanlar acele adımlarla evlerine gidiyorlar.Evde yemekten  sonra tv karşısında uyuklamak ve eşiyle sıradan bir kaç konuşma yapmak,ardından televizyonda haberlere dalmak .

Akşam eskiyi getirdi aklıma. Çocukluğumuzun ilk zamanlarında elektrik ve televizyon yoktu.Uzun kış gecelerinde gaz lambasının ışığı altında annemin elişi yaparken dinlediği 6 büyük pilli bir radyoyu hatırlıyorum.

Yine akşamları misafirliğe gittiğimiz komşu evlerinde ihtiyar bir dededen ya da nineden dinlemeye başladığımız masalların heyecanına öyle kaptırırdık ki kendimizi, ağzından çıkan kelimeleri sanki yutacakmış gibi bir heyecan içinde nefeslerimizi tutar, beklerdik. Kaçırmayalım, sonra ne olacak acaba diyerek. Göz kapaklarınıza uykunun ağırlığı yavaşça çökerken masal dünyasının içine girip baş kahramanın ardına takılır giderdik..

O günler geride kaldı. Öyle masal anlatanlarda. Çocuklarım büyüdüğünde torunlarıma ne anlatacağım? Çocukların kafasını meşgul eden o kadar eğlence varken. Her türlü dijital eğlence ve çeşit çeşit çocuk filmleri varken zaten bizi dinlemezler. Boş ver. Eski günler gibi olmaz artık.
İçimden bir ses "boş ver" diyor "teslim ol akıntıya."

Başka bir ses ise : " Boş vermemeli, teslim olmamalı son nefese kadar uğraşmalı elden ve dilden ne geliyorsa yapılmalı " diyor. Ben bu sese uyacağım.

Bu konuda destek olabilecek masal kitapları da var. Anadolunun bağrından derlenmiş masalları okuruz bizde.  Her ne kadar canlı bir anlatıcının kabiliyeti kadar olmasa da okuruz,öğreniriz, anlatırız, anlattıkça gelişiriz.

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...