30 Nisan 2013 Salı

Karışık

29 Nisan 2013  Radyoda bir Sivas Türküsü "Kul olayım kalem tutan ellere" Ben ise şu anda artık kalem değil klavyenin tuşlarındayım. Bu türkünün yenisi "Kul olayım tuşa basan ellere" ya da kul olayım fare/mous tutan ellere","Sivas ellerinde sazım çalınır" yerine ise "Gogullarda bloglarım okunur "mu olacak...Olmaz. Her şey kendi haliyle güzel. Yazabilen,yakabilen yeni türküler yaksın. Eskilere dokunmasın.

Eski türkülerle eski günlerin hatırasını yaşıyoruz. Doğallığının sadeliğini yaşıyoruz. TRT de "Kerpiç kerpiç üstüne kurdum binayı,binayı kurar iken gördüm leylayı"şimdi çalan bir türkü. Gençlerimizin bir bölümü "Kim beşyüz milyar ister"de sorulsa kerpici bilemez diye düşünüyorum.1960 larda itibaren hızlı bir dönüşüm. yaşandı.

Teknolojide, karasabandan traktör pulluklarına. Harman yerlerinden  harmanlardan,  patozlara, biçer döverlere; ardından at arabalarından, kağnılardan, faytonlardan, deve kervanlarından... Cız cızlı BMC kamyonlardan, Önden motorlu fiat otobüslerden, D 1210 ford kamyonlardan, Magurus Deutz havalı otobüslerden...Tv li internetli klimalı otobüslere, kendi kendine giden otomobillere,...

Hızlı bir değişim oldu..Hala da oluyor...Daha da olacak....Kuşakların bir kısmı eskiyi görmüyor ve bilmiyor,bilse bile yaşamadığı için nasıl bir meşakkat olduğunu hissedemiyor.

Telekomda çalışırken İkiz çocuklarım yanıma gelmişlerdi. Dahili hat olarak kullandığımız çevirmeli telefonları görünce çok şaşırdılar. Hayret ettiler. İkisini farklı telefonların yanına  oturtup  numaraları verdim. Nasıl arayacaklarını anlattım.Ve sayıları çevirip karşıdaki telefon çalınca kardeşi açıp karşılıklı konuşunca o kadar mutlu oldular ki.

Her neyse, baharın tadını tam çıkaramadan yazın sıcak nefesini enselerimizde hissetmeye başladık Manisa da. Oturduğumuz yerde terliyoruz. Belki de ben biraz kilolu olduğumdan daha fazla terliyorum.

Burada yazıyı keseyim. Doğal serinlik (!) veren klimamı açarak -arkadaşımın getirdiği neskafeyi de soğutmadan-işime devam edeyim. (29.4.2013 Pazartesi)

1 Nisan 2013 Pazartesi

Döndü Ebemin Anlattıkları (Gediz Akçaalan)

Birkaç yıl önceydi.Köydeydim.Babaannemle sohbet ediyorduk.O hatıralarını anlatıyordu.Ben de deşip teşvik ediyordum.
Laf lafı açtı.
Ebem;-Benim gençlik zamanlarımda köyün camisinde ipekten gök rengi bir sancak vardı.Seferberlik olduğunda,asker alınacağında bu sancak çıkarılır ve köyde  en uzun sırık aranıp bulunur ve ucuna bağlanırdı.Sonra askere-sefere gidecek gençler cami duvarına yaslanmış duran bu sırığın etrafında toplanırlardı.
Kim tutacak bu sancağı ? Kim tutacak ? Kim gezdirecek ? Diye bakınıp dururlardı.
Yok mu bir babayiğit diye seslenen hoca ve etrafındakiler merakla beklerlerdi.Çocukları askere gidecek olanlar,Nişanlılar,Evliler,eşler hüzünle haykırırlardı yavrularına,yavuklularına,eşlerine, sen elleme,sen tutma,başkası tutsun  diye,
Ama gergin bekleyiş fazla sürmez "yeter artık" diyerek bir delikanlı alıp kaldırırdı sancağı gökyüzüne doğru.O anda yakınlarında/akrabalarında  bir feryat bir hüzün ve karmakarışık duygular içinde bir kıvanç....
-Neden? Neden böyle olurdu.?..diye sordum ebeme.
-Sabret dedi,anlatacağım.
-Çünkü o sancak takılan sırığı göğe doğru ilk kaldıran genç gittiği savaştan geri dönmezdi.Şehit haberi gelirdi köye.Bu sebeple askere gidecek sevdiklerinin o sancağı tutmasını, köyün içinde gezdirmesini kimse  istemezdi.
Bu sancak dikildiğinde diğer köy ve kasabalardan seyretmeye gelirlerdi.Etrafta hiç bir köy ve kasabada böyle bir sancak yoktu.O kadar büyüklüğe rağmen avucunun içine toplanacak kadar ince dokunmuştu. İnce uzun ipek kumaşın üzerinde altın sırmalı ayetler yazılıydı.Güneşli havalarda ışıltısı cezbederdi seyredenleri. Öyle güzel bir rengi ve ışıl ışıl parıldayışı vardı ki ...
(Bu arada Ebemin gözleri yaşardı,yutkundu.)
-Nerde bu sancak ebe dedim?.
-Camide saklanırdı.Zamanı gelince güzelce kullanılır, işi bitince yeniden dürülerek kaldırılırdı.
1940 lı yıllarda birgün şehirden gelen yetkililer aldı götürdü.Şu anda yok dedi.

Dinledim.
Köyde Ebemin anlattığı o sancak olmasa da,
Bu gelenek biraz değişmiş olsa da ,Ayyıldızlı alsancağımızla süslü asker eğlencesi ismiyle  hala devam ediyor.

Ancak anlattıklarını teyit edemediğim için  bir hatıra olarak kaydettim.
Babaanneme(Ebeme) soramadığım bir soru daha vardı.Acılar tazelenmesin diye soramadığım.
-Köyde yakın zamanlarda şehit olmuş kardeşlerimiz var.Acaba onlarda askere gitmeden evvel ellerinde bayrağımızla köyde dolaştılar mı ? sorusu.
Esasında dolaşmış olup olmamaları da önemli değil,hayatlarını teslim etmişler,alkanlarını,canlarını  Albayrağa vermişler.Sadece Ebemin dediklerinin sonucunu merak etmiştim.
Cümlesine Allah Rahmet Eylesin.

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...