Ağustos ayının ortalarına yaklaşıldı. Durdurulamaz olan zaman akıp gidiyor. Sadece bir daha geri dönmeden akıp giden fırsatların, güzelliklerin, iyiliklerin farkına varanlarca yapılan eylemler ve o eylemlerin etkileri, yansımaları kalıyor geriye. En azından akıp gidene, akıp giderken - suya taş atınca oluşan halkalar misali- yapılanlar bazen anında, bazen de titreye titreye sonraki zamanlarda tesir edebiliyor. O da belki de hassas olanlarca fark edilip değerlendirilerek daha geniş, daha derin yeniliklere yol açabiliyor. Zamanın girdapları arasında tarihin tozlu sayfalarına dahi kaydolmadan kaybolma ihtimali de var. O nedenle akan zaman içinde hassasiyet sahiplerinin bulunması o toplum için bir şans. Ancak yaşanan an itibari ile bilinmedikleri, kadir kıymetleri anlaşılmadığı için bir kenarda bulduklarını kaydederek, biriktirerek/toplayarak gelecek zamanlarda kendileri gibi sabırla bekleyen yeni hassaslara öncülük ediyorlar.
Acaba hiç bir şeye dokunmadan gözlemlemek mi gerekiyor. Yoksa akıp gidenlerin içinde bulunan akışın safiyetini kirleten, ileride birikerek daha da olumsuz sonuçlara yol açacak olanları farkedince hemen eğilip bir kenara almak, yani temizlemek mı? Bu ise -suyun bulanmasına yol açabileceği için- o akış içinde çıkarlarını gözetenlerin tepkisine yol açma ihtimaline karşı yapılması gereken mi? Yoksa...Tepki görmemek için sahte gülücüklerle, sadece pasif edilgen bir duruşla beklemek, beklemek ,beklemek mi?