4 Şubat 2016 Perşembe

Talat Özel Çatallı Köy

Dün Arkadaşım İsmail le öğle arasında çarşıyı dolaştıktan sonra işyerinin merdivenlerine çıkmadan önce İsmail eliyle kırmızı plakalı bir yüksek bürokrat aracını işaret ederek ;   -" Bugün Özgür Özel geldi dedi. Bu makam aracı onun."

 Zihnim yarım asırlık yorgunluğunu bahane ederek tembellik etmek isterken, zorladım onu, tozlu köşelerindeki eski anılarımı karıştırdım ...

1975 yılında Manisa Cumhuriyet Ortaokulu birinci sınıftaydım.
Türkçe derslerine Talat Özel isimli bir öğretmen giriyordu. Öğretmenimiz ders anlatırken gür sesiyle sınıfın her yanına sesini duyuruyordu. Oturmayı sevmezdi. Sıraların arasını adımlardı. Nasihat eder gibi ellerini sallardı. Bu hareketlerinden ötürü bir parmağında küçük bir rahatsızlığı olduğunu, yüzünde bir beni bulunduğunu da gözlemlemiştik. Derdi bizlere bir şeyler öğretmekti.Ve biz öğrencileri de anlattıklarını bazen can kulağı ile dinlemesek bile gür sesinden ötürü duyar anlar ve algılardık.
Günlerden bir gün;
- "Çocuklar ! Son sınıftaki arkadaşlarınızın büyüklerinizin hazırladığı bir piyesimiz var Manisa Eğitim Araçları Salonunda" diyerek bizi davet etti.
Okulca sınıf sınıf sırayla gittik piyese. Adı hala aklımda "Çatallı Köy".Yazarı Ali Yürük.
Konusunu tam hatırlamasam da bir kaç gün sonra Talat Hocamızın sınıfta bir sorusuyla karşılaştık.
-"Piyesi nasıl buldunuz çocuklar ?. Nerelerde eksiklik gözlediniz ?.Nereleri sizi etkiledi ? "Düşüncelerini söylemek isteyenler var mıydı yok muydu hatırlamıyorum.
Parmak kaldırdım söz istedim.
-"Öğretmenim ! Ergün Abimizin konuşma sırasında kullandığı lehçe ile piyesin geçtiği mekan ve konu arasında uyumsuzluk vardı. Ergün Abi Köylü ama konuşmaları köylü gibi değil İstanbul Efendisi gibiydi."dedim. (Ergün Abi Piyeste başrolde idi.)
Talat Hocam sınıfı adımlamaya devam ederken,sağ işaret parmağı havada bana doğru sallayarak "Haklısın" dedi. Ve devam etti. Ancak devamında neler dediğini hatırlayamıyorum. Çünkü on bir on iki yaşında bir çocuk için öğretmeninin  "haklısın" demesi farklı bir kıvanç kaynağıydı. Kendimi önemli hissetmemi sağlamıştı
Zaten kitaplarla aram iyiydi. Kitaplarla dostluğa, kütüphanecilerle ahbaplığa o gün bu gündür devam edip durdum.

Ardından, ortaokul üçüncü sınıfın yılbaşı gününde birbirimize karşılıklı hediyeler almamızı istedi sınıf öğretmenimiz. Kur'a çekti. Kur'ada kim çıkarsa ona hediye alınacaktı. Çıkanı gizleyip sınıfça hediye teslim anında bilinecekti. İlhan(*) çıkmıştı şansıma. İlhan'a düşüne düşüne dar bütçemin sınırları içinde bir hediye alıp yılbaşından sonraki ilk rehberlik dersinde herkesle beraber verdim. Bana da Ekrem İnne(**)'den  bir çizgi roman hediye olarak gelmişti. Sevindim. Kitabı kapağındaki resminden itibaren incelemeye, önsözüyle çizgi hikayeyi okumaya başladım. Bu kitap beni etkiledi.

O güne kadar Tommiksler,Teksaslar,Zagorlar,Zemblalar,Kaptan Swingler,Mister Nolar,Tom Brakslar, Kızılmaskeler ,Savaşan Dünya isimli 2.dünya savaşını çizgilerle anlatan nice kitabı anneden babadan gizli okuyup duruyordum.

Ama o günden sonra okumadım, okuyamadım. Çünkü Ekrem!in hediye ettiği kitabın önsözünde; "Çocuklarımız sinema köşelerinde yabancı kültürlerin filmleriyle,evlerinde ellerine aldıkları yabancı dünyaların kültürleriyle kendi dünyalarından kopuyorlar diyordu. Biz bu resimli çizgi yayını kendi temel kültürümüzün yeni nesillere onların benimseyebileceği yöntemlerle aktarmak amacıyla yayınladık."diyordu.Çocuk aklımla düşündüm ve hak verdim. Doğruydu. Kitabın adı "Genç Osman,Han Buyruğu"idi. Otağ Yayınları.Çizerler Hasan Karal,Hamit Yüksek. Ve kitabın arka sayfasında başka kitaplar da tanıtılıyordu. Bir de baktım ki Talat Hocamın piyesini düzenlediği "Çatallı Köy" de aynı yayınevinde basılmıştı.

....Bu piyes ve resimli kitap hayatımın bir dönemecinde referans olacağını, bir dönemeçte karar verirken bana yön göstereceğini bilmiyordum.
.............................................................................................................................
(*) İlhan Polis oldu.Yüzündeki muzip gülümsemesi hala gözümün önünde.
(**) Ekrem İnne; Manisa RAKS fabrikasında elektrik teknisyeniydi.Şu anda Manisa ATAK Elektrik şirketinin ortaklarından.Çocukken öfkeli bakışları vardı.Hala öyle mi bilmiyorum.

Kader Kısmet

Sabah evden çıkıp işe doğru giderken sağımda kalan Karlı Manisa Dağı ilişti gözüme.
Yukarı doğru bakarken aklıma yıllar önceki bir gözlemim geldi.

Manisa Dağının zirvesinde beyazın hüküm sürdüğü soğuk Şubat sonlarından bir Pazartesi ikindisinde Malta manavı kavşağından yukarıya  Karaköy pazarına yürüyordum.

 Zirvede gözümüze çarpan beyazın, şehirde,yüzümüze vuran ayazı vardı.

Akşam ayazının  etkisiyle pardesüme bürünmüş,yün şapkamı enseme kadar indirmiş ellerim cebimin derinliklerinde üşüyerek ilerliyordum.

A101 marketin yakınına geldim.

Duvar kenarında elleri cebinde bir adam dikkatimi çekti. Şakaklarındaki saçların kırlarından  60 yaşlarında olduğu anlaşılıyordu.Keskin soğuğa rağmen üzerinde kırarmış yelekli bir ceketten başka giyeceği yoktu. Eski siyah pantalonu, yıpranmış sivri burunlu yumurta topuklu ayakkabısıyla, elleri cebinde duvara yaslanmış bekliyordu. Elbiselerinin modeli,sivri burunlu ayakkabılarının ökçeleri  1970 li yıllardaki fayton sürücülerini hatırlatıyordu. Gözlerinde; uzaklara, karlı zirvelere doğru kayan bakışlarında bir kayıtsızlık vardı.

 Boşvermişliğin,umutsuzluğun dinginliği hareketlerini etkilemişti. Gözlerini kah kısıyor kah sigarasının dumanını öylesine savuruveriyordu.

Pazara gidip gelen insanlar telaşla önünden geçiyorlardı.
Okuldan çocuğunu alıp evine giden bir anne yanından geçerken hafifçe toparlanıyor, çocukla anne geçtikten sonra ise yeniden eski dinginliğine bürünüyordu. Bazen yanında eşiyle neşeyle yürüyen insanları görünce de şöyle bir dikiliyordu. Elleri çantalı, pazar arabalı ihtiyar insanların koşuşmaları ise ilgisini çekmiyordu.

Sessiz,durgun,bıkkın bir bekleyiş içindeydi.

Bir ara gözlerini -yine bıkkın bir bakış ile- yol kenarında alışveriş için tezgahlarını açmış pazarcılara doğru kaydırdı. Pazarcılara bakmaya başladı. Başımı gayrı ihtiyari baktığı yöne doğru çevirdim. Nereye, neden baktığının merakı içinde pazarcıları  ve etrafı incelemeye başladım.

Pazarcılara ait yere serilmiş eşyaların arasında, bel hizasına kadar yükseltilmiş seyyar sehpa üzerinde özenle işlenmiş ahşap bir kutu duruyordu. Kutuyu merak edip yavaşça öne doğru yürüyüp baktım.

"Acaba esans satıcısı mı?" diye düşünüp, ahşap sehpanın önünde küçüklü büyüklü esans şişeleriyle karşılaşacağımı umarken (bir tabla üzerinde) düzenli olarak kıvrılmış kağıtlar ve kutudaki delikten dışarıyı gözleyen küçük bir çift gözle karşılaştım.

Önündeki sermayesine umutsuzca bakan bir adam ve  kaderini merak edenler için sipariş  bekleyen   bir tavşan Karaköy pazarında  akşam ayazını karşılıyordu.

Sermayesini kediye yükleyenleri duyuyordum. Ama sermayesini soğuk bir şubat akşamında tavşana yükleyene ilk kez rastlıyordum.

Çocukluğumda rastladığım, kader kısmet çekilişi yapan  okul yakınlarında,ya da çocukların ve annelerinin sık uğradığı mekanların yakınlarında tezgah açıp bekleyenlerden sonuncusu ile karşılaşmıştım. Sonuncu tavşan, sonuncu  "Kader kısmet" çi...

Satıcı ihtiyar ile tavşanın  bahtlarına, çekilişlerinden pek olumlu sonuçlar  çıkmamıştı anlaşılan...

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...