23 Ağustos 2022 Salı

Bu sabah

İçeriye girer girmez akşamdan kalan ter kokusunun havaya sindiğini  anladı. Hemen kuzeye ve doğuya bakan ahşap pencereleri açtı. Oda  kapısı açık olduğundan  hava yavaş yavaş değişmeye başladı. Masasına oturmadan radyoyu gördü. Tuşuna bastığında Karacaoğlan'dan  "Ela gözlüm ben bu elden gidersem" türküsünün tınıları başlamıştı.

Daha sonra Erzurumlu Hanımefendi girdi odaya. Adından Saruhanlı Bahadır Köyünde yetişen diğer genç pehlivan selam vererek geldi. 

Birkaç dakika önce sessiz olan odaya karşılıklı sohbet, bir neşe bir canlılık getirdi. Radyo çalsa da eski önemini yitirmişti. "Sabah sabah bu kadar konuyu bu kadar muhabbeti nereden buluyorlar bu gençler" diye düşündü. Kendisine sorsalar elinde sıcak orta demli bir çayı höpürdeterek sessiz bir köşede TRT Türkü dinlemek isterdi. 

Ama hayatın kenara çekilmesini engelleyen mecburiyetleri onun bu hayalini ileri zamanlara iteliyordu.

Gürültü her tarafta gitgide artıyordu. En son koroya kağıt kırpma makinesinin  motorlu bıçaklarının gürültüsü eklendi.

Saat dokuza doğru ilerlerken 110 yıllık şehrin en eski resmi binasının doğu kısmında bulunan bölümlerinde gün böyle başlıyordu.


11 Ağustos 2022 Perşembe

Ayakkabı

On yılı aşan bir zamandan beri mesai saatleri içinde adımladığı binanın orta katındaki orta koridorda bugün de kendi ayak seslerini dinledi. Ayağına giydiği ayakkabısı daha önceki günlerde giydiği plastik tabanlı plastik topuklu ayakkabılarına göre  farklı idi. Halis siyah deriden gerçek kösele tabanlı ve tahta topuklu olarak imal edilmişti.  Kullanılmamış olarak uzun yıllardır ayakkabı dolabında duruyordu. 

Bir kaç ay önce kızının düğün zamanı gelip çattığında dolabında yeni olan ya da  kullanılmayan ayakkabılarını gözden geçirmişti. Numarası küçük olduğundan ayağını sıktığı için giymediği bu ayakkabıyı ayakkabı tamircisine götürerek genişletmeyi düşündü. Ayakkabıcı önceki durumuna göre biraz genişletince hemen denedi. Ayakkabıyı daha rahat giyebildiğini, ayağını sıkmadığını anladı. Sevindi. Evde oğlunun amcasının düğününden bu yana uzun süredir giymediği diğer ayakkabıyı da tamirciye getirmişti. Onu da denedi. Her iki ayakkabı da ayağına olmuştu. Böylece  araştırma ve yeniden değerlendirme  sonucu günlük kullanabileceği iki ayakkabısı daha olmuştu.

Niçin dolabın içinden çıkarmadığını önceki işyerinde teknoloji, bilgisayar, telefon, internet, kablo, modem, iletişim gibi kelimelerin bol bol kullanıldığı bir ortamda kullanılmaya da uygun düşmediğini hatırladı. Hem başkasına vermeye kıyamıyordu. Hem de ayağına giymeye cesaret edemiyordu. Belki de dar geldi sözü bir bahaneydi.   

İşte bugün o ayakkabısı ile koridor etrafındaki odalarda çalışan görevlilere koridorda yürüdüğünü fark ettiriyordu. 

Ayakkabı, eskilerin faytoncu ayakkabısı dedikleri biraz külhanbeyi giyimini andırsa da rahattı, doğaldı. Bu ayakkabıyı giyenin eline tamamlayıcı parça olarak güzel bir kehribar tesbih yakışırdı. Ancak şehrin en ciddi ve yüksek amirlerinin bulunduğu bu 114 yıllık tarihi binada tahta topuklu ayakkabı giyerek tesbih sallamak yakışık almazdı. O sebeple tesbih sallamayı boş verip  sadece ayakkabısının koridordaki tıkırtısının çevresinde oluşturduğu "farkındalık" ile yetinecekti.

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...