15 Nisan 2019 Pazartesi

Hakimiyet

1983 yılı Okulun Bucaya taşındığı ilk dönem olabilir. Hatıralar yanıltabilir. Acaba Alsancaktaki  Erlaçin Anfilerinden birinde miyiz. Anfide bir kaos bir uğultu, o kadar çok gürültü var ki kimse kimsenin dediğini anlamıyor. Birden kürsünün yanındaki kapı açıldı. İçeriye giren orta yaşlı birisi yavaşça kürsü kenarına doğru yürüdü. Ve ön sıradaki öğrencilere vizelerle ilgili bir şey fısıldadı. Daha ağzından çıkacak  cümlenin ilk kelimeleri anca söylemişken, cümlesini daha  tamamlamadan anfideki uğultu, sanki havası aniden vakumlanmış bir fanus gibi birden bire azaldı. Anfi, o adamın girişinden sonraki ilk dakikada yere iğne düşse duyulacak bir sessizliğe bürünüverdi. Sessizlik  anfiye giren adamın hakimiyetini tescilliyordu. 
Sonra sakin sakin anlatmaya başladı. Kelimeleri, beden dili, ifadelerindeki sükunet ve içtenlik  dinleyiciye önem verdiğini dinleyicileri (öğrencileri) sevdiğini belli ediyordu. Ve ilk dakikalardan itibaren öğrencisiyle hoca arasında bir sevgi bağı oluştu. Okulun son döneminde Endüstri İlişkileri dersinin hocasıydı. Yeri geldi Hz Peygamberi anlattı. Gandiyi anlattı. Yunan  Şehir Devletlerini Yunan Demokrasisinin ne menem bir şey olduğunu, Yunan Medeniyeti ile ilgili bilmediklerimizi anlattı, eleştirdi. Gün geldi. Amerikada arizona çölündeki fedakar karıncaları anlattı. Fransadaki öğrencilik yıllarına ait hatıralarını paylaştı. Fransızların şark diplomasını ilk defa ondan duyduk.Ve "Türk Milleti zekidir çalışkandır" vecizesi ile ilgili anısı hâlâ hatırındadır.
O anlattıkça öğrenci kitlesi sessizce ve saygıyla dinliyordu. Derslerden kaçmak için bahane bulan öğrenciler onun dersinde anfideydi. O sakin adamın, heyecansız iyiniyetle bildiklerini anlatan adamın dersi, diğer derslere göre çok daha fazla öğrenci kitlesini barındırıyordu. Misafir öğrencilerden oturma yerleri dışında aralar bile doluyor ve çıt çıkmıyordu. Sevgi, saygı ve kitleye hakimiyetin nasıl bir kabiliyet olduğunu o adamın ders anlatışında müşahade etmişti.

Kimdi bu Adam. (Halk arasında "adam gibi adam" denir ya bu yazıdaki adam o anlamdadır.) 
Prof Dr. İlter AKAT. Hepimizin er geç gideceği yere gitti. Allah Rahmet Eylesin.

(Son dönem iş hukuku dersinden kalıp tek ders için  mezuniyeti uzayınca çok fazla irtibatı kalmamıştı okulla. Çünkü arkadaşları mezun olup görevlerine başlamışlardı. O ise göçmen kuşlardan geride kalan, kanatları kırık bir leylek gibi beklemişti. Kibar, Osmanlı Beyefendisi tanımına tıpatıp uyan, İş Hukuku Hocası Prof Dr. Adnan Gülerman'a durumunu anlatmıştı ama. Nafile. İkinci yarıyıl dersi için, tek ders için  bir yıl... Beklemişti.)

12 Nisan 2019 Cuma

Nisan Ayı

Nisan ayının üçte biri geçti. Mayısa 20 gün kaldı. Şehirde bir kaç günden beri aralıklarla devam eden yağmur ve kapalı hava nedeniyle uzak dağların yeşilliği sislerin arasında kaybolmuştu. Şehrin güneyindeki sislerin etkilemediği yakın tepelerdeki yeşilliklerle, uzakta çiçek açan papatyalarla dolu yamaçların  beyazlığıyla  avunuyordu. (11.04.2019:17.00)
...
Sabah evden çıkmadan önce hava durumuna baktı. Öğleden sonrası için yağmur olasılığının yüksek olduğunu bildiriyordu. Havanın ılıklığına güvendi. Şemsiyesini aldı, pardesü giymeyip sadece ceketini giydi. 

İşyerinde oda kalabalıklaşınca ve masasına ilin en başarılı yöneticisi kurulunca, emeklilik günlerini hayal eden köşedeki reise elindeki kitap poşetini göstererek işaret etti. 
Çocukların okuduğu kitapları iade etmek amacıyla kütüphaneye gitmek için dışarıya çıktığında havanın sabaha göre daha da serinlediğini farketti. Hatta birkaç defa hapşırdı da.

Gökyüzü yağmur bulutlarıyla dolmuştu. Kütüphaneden işyerine doğru sokak aralarından ilerlerken bir ara yuvarlak biçimli küçük bir bulut aralığından aydınlık vurdu önüne. Güneş ışığı değil aydınlık. Güneşin nerede olduğu belli değildi. Beyaz bir bulutun nereden buldu ise bulup süzüp getirdiği bir ışık demetiydi önüne gelen. 

Acaba dedi. Bulutlarla kapkaranlık bir gökyüzünde sabah saatleri olmasına rağmen batıdan açılan bir yuvarlak delik olsa ve aydınlık vursa yeryüzüne, yeni uykudan kalkan biri şaşırabilir diye düşündü. Uyanan kişi uykulu uykulu mahmur gözleriyle bulutlarla kapalı gökyüzüne baktığında batıdan vuran aydınlığı farkettiğinde akşamüzeri mi acaba diye düşünebilir. 

Bunu batıl düşüncelerin bulutları arasında gerçeğin ışığını arayanların haline benzetti. Pusulası sağlam olmalı insanın dedi. Eğer vazgeçmezse insan aramaktan, araya araya  bulur birgün, Hazreti İbrahim gibi, diye düşündü.

Sonra; gerçeğin ne kadarını buldun da etrafına ders verir gibi yazıyorsun diye sorguladı.

Karmakarışık ifadelerle  söyledikleriyle eyledikleri birbirini tutmayan insanların bulunduğu ve hakim olduğu bir zamanda ne anlatıyorsun diye kendisine sitem etti. 

Sonra da, onlardan farklı mısın ki kenara sıyrılıp, kendini üstte gören bir pozisyondan ahkam kesiyorsun diye kızdı ve klavyeyi bıraktı. (12.04.2019:14.23)


9 Nisan 2019 Salı

Öylesine

Büroda bulunan personeli şöyle bir incelediğinde, o anda  çoğunun kendi halinde önündeki işle meşgul olduğunu gördü. Çalışma gününün son saatleri olduğundan mıdır nedir? Saat 16.44 ü gösterirken  hepsi durağan bir haldeydi. Ama bir dakika sonra uzak köşede oturan emekliliğini düşünen arkadaşı ona takılarak kapıdan çıktı gitti. Ardından diğer arkadaşı tam kapıdan çıkarken gülümseyerek selam verdi ve kapıyı kapattı. Solunda oturan kafası düğünle meşgul arkadaşı ise nedense o da ayaklandı. "Yazın varsa imzalar atılmış Abi" dedi. Ardından yazıcıdan evrak çıkararak mühürler basmaya başladı. 
Bu arada dışarı çıkanlar tekrar yerlerine geldiler ve oda eski kadrosuna kavuştu. Sonra kendisine bakarak gülümsemeye ve dillenmeye başladılar. Hepsi de blogla ilgili değişik sözler söyleyerek muhabbeti devam ettiriyorlardı. 
Ortaya bir sohbet konusu çıkmasına vesile olduğu için, yine de kendini çevreye yararlı sayıp teselli oluyordu. Ama arkadaşlarının amacı zamanın bir an önce geçerek 17.00 olması ve kapıdan bir an evvel çıkıp gitmek miydi acaba? diye düşünmeden edemedi. İçlerinde yaşını başını almış olan değerli arkadaşı "bunu da yaz" deyip kapıdan çıkıp gitti. O da kırmadı arkadaşını ve  yazdı.
Ama sonra kendisine kızdı. "Yazık" dedi."Allah sana akıl fikir vermiş sen nelerle vakit geçiriyorsun, ciddi  düzgün konular bulmalısın." diye hayıflandı. 17.00

8 Nisan 2019 Pazartesi

Hazırlık

Hazırlık. Neye nasıl başlayacağını düşünmek, yapacağı iş, eylem neyse onu planlamak, medeni düzenli bir insan için  esas olması gerekendir. O ise deneyimsiz olmanın getirdiği bir umarsızlık içindeydi.
Tuşlara basarak aklına gelenleri yazmak. Daha sonra yazdıklarını okumak. Beğenmemek. Tümünü silmek. Yeniden başlamak. Bu işlemlere tamam oldu diyebileceği bir aşamaya gelinceye kadar devam etmek. Öyle yapmıyordu. Hızla tuşlara basıyor, eğer hatalı kelimeler gözüne çarparsa düzeltiyordu. Eski yazılarında kelime hataları bulunmasına rağmen düzeltmediği çok oluyordu. Nasılsa okuyan esasını anlıyor diye düşünüyordu. Ancak belki de farketmediği, küçük bir hata bile olsa okuyanın gözünde intibaının itibarının azalacağı idi. Bu umarsızlıktan kurtulmak zorunda hissetti. Kendi kendine, yazılarıyla ilgili bu çıkarsamayı önemsedi. Ve bu günden itibaren dikkat edeceğine dair kendi kendine söz verdi.  
Oturduğu masanın solunda oturan  evlilik hazırlıkları, düğün telaşıyla kafası karışık olan iş arkadaşı ise sağ elinin parmaklarının uzanacağı yakınlıktaki radyoyu kurcalayarak, dinleyerek ve çevresine dinleterek rahatlıyor, düğün stresini üzerinden atmak istiyordu. Ama nafile bir çabaydı. Çünkü düğün günü yaklaştıkça sanki dar bir çembere girecekmiş hissinin gitgide artacağını, bu sıkıntının düğün başlayınca sona ereceğini ise bilmiyordu. Yaşayacak ve öğrenecekti.
Çevresine belli etmiyordu ne durumda olduğunu, ama başından geçenler tecrübesi olanlar -pek belli etmeselerde- durumu biliyorlardı. 
İş yerinde çalışma zamanının son dakikalarına yaklaşıldığından, " artık bu gün için yeter" dedi.

2 Nisan 2019 Salı

Kitaplar

Akşam üzeri işten yorgun argın eve geldiğinde kapıda önce eşi karşılardı. İçeriye adım atar atmaz takım elbiselerini değiştirir, ev kıyafetlerini giydikten sonra salona geçerdi. Salonda  televizyon ve kitaplar bekliyor olurdu. Üçü küçük oğlunun okumak istediği Amerikalı yazar Jack London'un kitapları, biri Nihat Genç'in Köpekleşmenin Tarihi isimli bir kitabı ile Dücane Cündioğlu'nun fikirlerini serdettiği Hz İnsan isimli emanet bir kitaptan ibaretti.

Artık o gün ruh durumu hangi kitabın konularına meylederse o kitabı eline alır, yemek vaktini haber veren eşinin ikazını ya da çocuklarının ikazına kadar kitaplarla haşır neşir olurdu. Okur düşünür, okurken düşünür, bazen düşünmesi uzun sürer daha sonra diğer sayfayı çevirirdi. Aklına nice fikirler gelirdi. Bu fikirleri ve kitaptaki bilgileri bir not kağıdına yazdığı günler olmuştu eski zamanlarda, gençlik zamanlarında. Şimdi ise okuduklarıyla ilgili notlar almak zor geliyordu. Ama not almadan okumak da sanki film seyretmenin bir başka hali gibi -boş- geliyordu.

Uyku zamanı geldiğinde bazen seyyar pilli okuma lambasını ve okumakta olduğu kitabı da yanına alıp -gece canı okumak isterse diye- yatağının başucuna koyduğu olurdu.

Nihat Genç'in Köpekleşmenin Tarihi kitabını okurken sanki Nihat Genç karşısında heyacanla anlatıyor gibi gelirdi. Yazarın öfkeli heyecanlı halini bildiğinden o da kitabın adrenali yüksek satırları arasında, olayların anlatılışına göre yazarla beraber kızıp, yazarla berbaber üzüldüğü, kahrolduğu olurdu. O sebeple kendini iyi hissetmediği vakitler Nihat Genç okuma zamanı değildi onun için. Dücane Cündioğlu bir başka aleme götürürdü. Sakin, sessiz sadece fikirlerin analiz edildiği, ameliyat edildiği ameliyat masalarında karşılıklı otururlardı. Doğal olarak hep anlatan Cündioğlu hep dinleyen kendisi olurdu. Bu arada yazarın aklından geçen  düşünceleri ne kadar açık şekilde kitaba yazabildiği, anlatabildiği, içindekileri ifade edebildiğini takdir ederdi. Kitabı kendisine veren arkadaşının altlarını çizdiği bazı cümlelerin kendisinin ilgisini çekmediğini, o cümlelerden önce başka cümlelere kendisinin daha çok ehemmiyet verdiğini de farketmişti. Kendisi başka renkte bir kalemle çizseydi ilginç olurdu diye düşündü. Ama emanetti. Sadece okumak ve düşünmek üzere izin almıştı.

Bu arada yazarların  içlerinden gönüllerinden geçenleri/dertlerini okuyucuya anlatarak aktarmak ve ızdıraplarını ve sevinçlerini paylaşmak istediklerini, samimiyetlerini hissediyordu.

Bazen kitapların eksildiğini evin başka odalarına götürüldüğünü görüyordu. Küçüük oğlunun dağınık yatağının başucunda  kitap gördüğünde, ya da yatağına uzanmış dalgınlıkla kitap okuduğunu görünce seviniyor kapısını memnuniyetle yavaşça sessizce kapatıyordu.
.. 
Evin üst katında nice okumak için sıraya koyduğu kitap olmasına rağmen, neden onlara fazla dokunmadığını da düşündü. Onlar elini altındaydı. Bir gün kitap tedarik edemeyecek duruma düşerse eldekileri o zaman okurum diye mi düşünüyordu acaba?

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...