19 Nisan 2018 Perşembe

Nadir bir Arkadaş

İki gün önce ortaokul arkadaşı Muhlis telefonla aradı."Nadir rahmetli olmuş, cenazesi Perşembe günü kalkacak ama hangi cami belli değil" diyerek telefonu kapattı.
Nadir, çocukluk arkadaşı ilkokul yıllarında fazla diyalogları olmasa da ortaokulda o almanca kendisi de fransızca yabancı dil seçilince aynı sınıfta buluştular. O günden sonra evleninceye kadar  diyalogları devam etti. O milletin mücadelesinden bahsetti. Nadir de kırmadı dinledi. Nadir bahsetti o dinledi. Böyle böyle nice bir zaman akıp gitti hayatlarının içinden. Evlilik sonrası, hayatın biraz daha derinine daldıklarından kendilerine ayırdıkları özel zamanlar sınırlandığından olsa gerek diyalogları çok azaldı.
Çarşamba akşamı cenazenin İvazpaşa camisinden öğle namazından  sonra  kalkacağı bildirildi. Ortaokul arkadaşlarından telefonunda kayıtlı olan birkaçına haber verdi. Karaköyde nalburiye dükkanı çalıştıran Necdet'e de haber verdi. Buluştular. İvaz Paşaya gidince kimsenin olmadığı caminin boş olduğunu gördüler. Muhlisi arayınca Karaköy camisi olduğunu öğrenerek o camiye yöneldiler. Caminin avlusunda Nadirin ablası, eşi ve Van Ercişte sınıf öğretmeni olan kızıyla  görüşerek taziyesini iletti. Uzun zamandır görmediği için simalarını unutmuştu. Kendini tanıtınca kızı gülümseyerek "babam sizden bahsederdi" dedi. Ablası, "Onu hep sen yolcu ederdin Ankara'ya Bolu'ya deyip eski anıları hatırlattı. Ne yazık ki Nadir'in meçhule giden gemisinin kalkacağı  son seferinde de musalla taşından yolcu edenlerin arasındayız. diye düşündü hüzünle.
Bu arada ezan okununca abdest alıp namaza girdi.Namaz çıkışınca cenaze namazı için saf tutup  eda ettikten sonra, kalabalık birkaç gün önce blog sayfasına yazdığı yazıyı hatırlattı Ona;
"Bir Cuma namazı sonrasında, Yunan işgalinde yanıp harap olduğundan, kıbleye paralel uzunlamasına yeniden inşa edilmiş kiremit çatılı caminin kapısındaki merdivenleri inip bahçesinden çıkışa doğru yürürken, dış kapının sağında gördü onu.
Sonraki Cuma yine aynı yerdeydi, bir sonraki Cuma çıkışında da  yeri değişmemişti.
Elinde tuttuğu dergiyi herkes görsün diye iyice yukarıya kaldırırken, düğmeleri açık  haki renkli parkası sağa sola savruluyordu.
Caminin bitişiğinde bulunan Kur'an kursundaki küçük talebeler, birbiriyle yarışırcasına cemaatin arasından hızla geçerek kursa giriyorlardı. Namazdan  çıkan cemaatte kalabalık yüzünden kapıya doğru   yavaş yavaş yürürken,  gür sesli bu civanmert gencin yanından geçmek zorundaydı."
diye bahsettiği o mekanda ve zemindeydi işte yine.

Şair Cahit Sıtkı'nın "bir namazlık saltanatın olacak o musalla taşında" sözleriyle ifade ettiği gibi Nadir, o sıkışan kalabalık arasından, o dar kapıdan elden ele gçerek cenaze aracına konuldu.
Mezara birlikte gitmek için sözleştiği Necdetle buluştu. Araca binecekken Ekrem "benim arabayla gidelim" deyince üçü birlikte Ekremin aracıyla gittiler mezarlığa.  iki cenaze yan yana defnedildiğinden kalabalık ve kaos hakim. Biraz sonra ortalık yavaş yavaş duruldu. 
Cenaze, dini kaidelerine uyarak sükunetle yerleştirildi. Hoca her iki rahmetlinin dualarını birlikte yaptı. İyi oldu.
Bu arada ortaokul yıllarında Nadirin ve kendisinin Türkçe edebiyat hocası olan Talat hocanın oğlunu gördü. Hocayı sordu. Ona bizim cenazemiz de hocamın talebesi deyince bir telaş hocanın oğlu babasının yanına götürdü. Hoca sordu hangi okul Cumhuriyet 1976 lı yıllar, ve "Çatallı köy" deyince her ikisi de hoca da oğlu da hatırlayıp gülümsediler. Oğlu nerden biliyordu? Demek ki piyeslere katılmıştı, ya da babası anlatmıştı, ya da o günlerde evde bir telaş bir heyecan vardı...Yıllar sonra hocasının elini öperek helallik istedi. Hocasının eşiyle tanıştı. Hacıhalillerden, Necip, Kahraman dayılardan bahsetti, kısaca ayaküstü... Hocasının oğlu üşenmeden "lütfen eşinin yanına götürün de başsağlığı dileyeyim"  deyince götürüverdi Nadir'in eşinin ve kızının yanına. Onlar ölümün şaşkınlığı içinde bir hal içindeydiler.
Bir yandan acı, bir yandan acının içinde, anıların buruk sevinci, içiçe...hayat böyle bir şey demek ki....

Böylece yaşadığı 55 yılın içinde gördüklerine bir yenisini daha eklemiş oldu...
...
Uzun zamandan beri konuşamadığı arkadaşına iç sesiyle seslendi; 

-(Allah Rahmet Eylesin Nadir. Biz Seni hep iyi bildik.)
Zaten hayal meyal hatırladığım, arasıra gelip giden sessizce gülümseyen Baki Abin, Annen, ve yine sessiz sakin baban Mehmet Amca... Kapıları ve pencerelerinde bir damla boya ve vernik bulunmayan tertemiz evinizin iki basamaklı, çift kanatlıkgiriş kapısının yanında içeri girip seni beklerken -ayakkabıları çıkarmadan- hemen oturuverdiğimiz sokağa bakan pencerenin altındaki kanepe... Annenin de orada otururken camdan sokağı seyredişinin hafızamızdaki siluetleri... Arka odanızın penceresinden görülen arka bahçenin karşısındaki eski eviniz...Ben gelince ablanın ve annenin seni çabucak hazırlamak için gösterdikleri telaş...
Evinizde öylece bırakılıvermiş izlenimi vardı. Baki'den sonra öylece dokunulmadan bırakılan yarım kalmış işler, öteberi... 
Beklenen, sessizce beklenen, sanki annen ve baban 1979'dan sonra onun yanına gitmeyi sabırla beklediler,hiçbirşeyin üzerinde fazla durmadan beklediler gibi geliyor...Ve sen de gittin sonunda... 

Sıra hangimizde? Yanına hangimiz gelecek ?...(19.04.2018-17.36)


















6 Nisan 2018 Cuma

Düşün ve çöz.

Düşünmek.
İnsanoğlunun insan olduğunun en önemli göstergesi düşünmesidir. Düşünmek ve düşündüğünü icra etmek vasfı, insanı diğer mahluklardan ayırır.
Yaşadıklarından ibret çıkarması ve ders aldıklarıyla yaşantısını yeniden organize edebilmesi, durum ve şartlara göre kendini yeni ortamlara adapte edebilmesi de aklını kullanabilmesi becerisi ile alakalıdır.
Problemi farketmek, problemin nedenlerini düşünmek, çare olarak bulduğu çözümü gerçekleştirebilmek amacıyla  harekete geçmek ve problemi aşma becerisi. Aşama aşama insanların toplum halinde daha konforlu, daha gelişmiş olarak hayatlarını sürdürebilmelerinin yolunu açmıştır. 
Bulunduğu yer ve zamanın daha ilerisindeki imkanlara kavuşabilmek gayesiyle hep arayış içindedir. Arar yapar geliştirir. Önceki yaptığını daha kullanılabilir hale getirir. En temel ihtiyaçları olan yeme, örtünme  ve barınma  gereksinimleri temelinde çevresini kendi bakış açısına göre iyileştirir.
Bu iyileştirme çevresel faktörlerin etkisiyle muhitten muhite farklılık arzedebilir. Bu da ardından öbekleşmeyi, kavimleşmeyi daha ileride kendi çevre ve inanç yapısına göre medenileşmeyi getirir.
O nedenle kıtalararası mesafelerle karşılaştırıldığında  aynı konuda genellikle farklı yöntemler kullanılarak -amacı aynı olsa da- daha farklı çözümlere ulaşıldığı görülür. 
Süt peynir yoğurt gibi hayvansal gıdaların ve seyyar yaşamanın gereksinmesi olan (çadır eyer v.s gibi) ürünlerin geliştirilmesi hayvancılığın göçebeliğin yoğun olduğu yörelerde ,
Ekmek, un hamur, çiftçilik, saban, evler binalar yapmak gibi geliştirmeler ise yerleşmiş toplumlarda ortaya çıkmıştır.
Diyebiliriz.

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...