Atilla İlhan ın "Gazi Paşa"kitabını aldım kütüphaneden.Kurtuluş Savası yıllarında yaşananlara bir de Atilla İlhan gözüyle bakmak istedim.Kitabın kurgusuna,içinde anlatılanların tafsilatına girmek istemiyorum.Çünkü ne edebiyat eleştirmeniyim,ne de edebiyat üstadı.Sadece o yılları kitabın satır aralarından bakarak hayal etmek ve öğrenmek.Biz bilim adamı da olmadığımızdan hayalimizde bir olayı canlandırırken romanlar daha zengin bir içerik sağlıyor zihnimize.
İstiklale ulaşmak için yapılan mücadelede milletimizin tüm kaynakları rasyonel olarak kullanılırken,dünyadaki güç dengelerinin nasıl yönlendirilebileceğini, askeri mücadele ile siyasi mücadelenin -dış politikanın-nasıl hedefe kilitlenebileceğini bir nebze anlamaya çalışıyorsunuz.Ayrıca Gazi Paşa nın özel yaşamında oluşanları bazen buruk bazen sevinçle, okuyorsunuz.Annesiyle olan diyalogları,annesinin Latife Hanım istemeye gittiğinde yaptıklarını..Aydınlarımızın,bazen batının,bazen de doğunun etkisinde kalarak neler yaptıklarını,nerelere gitttiklerini.vs.vs..Kısaca iyiki okudum bu kitabı. Allah Rahmet Eylesin. Atilla İlhan.
Bu bloğu oluşturmaya Temmuz ayı içinde,sıcak bir öğle sonrasında başlamıştım.Aklıma ilk gelen kelimeyi yazıvermişim başlığa...
14 Temmuz 2011 Perşembe
8 Temmuz 2011 Cuma
Temmuz Sıcağı
2011 yılının 8 Temmuzu, Saat 16.10 öğleden sonra.İşiniz meşgaleniz yoksa, şu anda Manisa Şehrinde yapılacak tek şey; Ulucamideki tarihi çınarların altındaki çay bahçesinde oturup ayran yudumlamak...Dostlarla sohbete dalmak ve arasıra esen yelleri gözetip bağrınızı serinliğe çevirmek.
Yüzünüz kuzeye doğru döndüğünde ise göz alabildiğince uzanan, sıcaktan hararetten dalda dalga titremekte olan Manisa ovası,kıvrım kıvrım dolaştığı etrafındaki söğütlerden anlaşılan Gediz nehri,İzmir İstanbul yolunda tatil bölgelerine giden veya dönen araçların uzun kuyrukları..görülebilir.
Bunca sıcağa rağmen Gediz ovasının içinde traktörü üzerinde harıl harıl çalışanlar,bağlarını ,mısır tarlalarını sulayanlar,uzanıp şeftali ağaçlarından ermiş meyvaları toplayanları,eğilip domates tarlalarında olgun domatesleri toplayanları ise göremezsiniz...Biliyorsanız hissedersiniz...
Burada Ulucami çınaraltında oturup şehri ve ovayı gözlemekten canınız sıkılırsa Ulucami önünden güney batıya,dağa doğru gittikçe dikleşen yokuştan ilerleyip eski darphaneyi solda bırakarak Mevlevihane yoluna çıkılabilir.Bu kavşaktan sola dönülürse Mevlevihaneye,Spil Dağı Milli Parkına, Atalanına gidilebilir,
Kavşaktan karşıya bakıldığında az yukarıda Manisa Kalesi harabeleri göze çarpar.
Sağa batıya doğru dönüldüğünde birkaç yüz metre ilerideki Ağlayan Kayanın dibinden sola saparak ulu çınarların gölgeleri içinden geçip eski değirmene ulaşılır.Ve eski değirmen altındaki küçük kahveye gelinmiş olur.Derenin suyu var mı,yok mu? Bakılması gerekir.Dereye doğru eğilip kulak kabartılırsa belli belirsiz bir su şırıltısı belki duyulabilir.İlle de suyun sesi duyulmak istenirse kışın ve ilkbaharın başlangıcında coşkuyla köpürerek akan suları kırmızı köprüye kadar izleyebilme imkanı vardır.
Yüzünüz kuzeye doğru döndüğünde ise göz alabildiğince uzanan, sıcaktan hararetten dalda dalga titremekte olan Manisa ovası,kıvrım kıvrım dolaştığı etrafındaki söğütlerden anlaşılan Gediz nehri,İzmir İstanbul yolunda tatil bölgelerine giden veya dönen araçların uzun kuyrukları..görülebilir.
Bunca sıcağa rağmen Gediz ovasının içinde traktörü üzerinde harıl harıl çalışanlar,bağlarını ,mısır tarlalarını sulayanlar,uzanıp şeftali ağaçlarından ermiş meyvaları toplayanları,eğilip domates tarlalarında olgun domatesleri toplayanları ise göremezsiniz...Biliyorsanız hissedersiniz...
Burada Ulucami çınaraltında oturup şehri ve ovayı gözlemekten canınız sıkılırsa Ulucami önünden güney batıya,dağa doğru gittikçe dikleşen yokuştan ilerleyip eski darphaneyi solda bırakarak Mevlevihane yoluna çıkılabilir.Bu kavşaktan sola dönülürse Mevlevihaneye,Spil Dağı Milli Parkına, Atalanına gidilebilir,
Kavşaktan karşıya bakıldığında az yukarıda Manisa Kalesi harabeleri göze çarpar.
Sağa batıya doğru dönüldüğünde birkaç yüz metre ilerideki Ağlayan Kayanın dibinden sola saparak ulu çınarların gölgeleri içinden geçip eski değirmene ulaşılır.Ve eski değirmen altındaki küçük kahveye gelinmiş olur.Derenin suyu var mı,yok mu? Bakılması gerekir.Dereye doğru eğilip kulak kabartılırsa belli belirsiz bir su şırıltısı belki duyulabilir.İlle de suyun sesi duyulmak istenirse kışın ve ilkbaharın başlangıcında coşkuyla köpürerek akan suları kırmızı köprüye kadar izleyebilme imkanı vardır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Arkadaş
Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...
-
Dün Arkadaşım İsmail le öğle arasında çarşıyı dolaştıktan sonra işyerinin merdivenlerine çıkmadan önce İsmail eliyle kırmızı plakalı bir yük...
-
"Samsunda dünyanın üçüncü büyük oyuncak müzesi kuruldu. Sunay Akın ın konsept danışmanlığı yaptığı müze iki milyon TL ye mal oldu.&quo...