13 Şubat 2017 Pazartesi

Şubat Soğuğu




Hava soğuk.

Kuzeyden esen rüzgar vücudumuzun açıkta kalan kısımlarına kışın hala bitmediğini hatırlatıyor.
Şehrin güneyinde dik yamaçları ve yalçın kayalıklarıyla her mevsim heybetini belli eden Manisa dağının zirvelerinde ise, kurşuni bulutların bir o yana bir bu yana kıvrak hareketleri gün boyu sürüyor. Kah kayalıkların aşağılarında saklanarak, rüzgarın başka yerlere gittiği anlarda kah zirvenin daha üstüne tırmanarak oynayıp duruyor. Dağın yüksekteki düz alanlarında ise beyaz bir örtü görünüyor. Kar mı? Kırçıl mı olduğu uzaktan bilinemiyor.
Şehirde bulunan bizler ise, işimizden gücümüzden arta kalan vakitlerde, aklımıza gelirse başımızı kaldırıp  tabiatın bu oyunlarını bir tiyatro gibi seyrediyoruz. 

Sokak hayvanları ise buldukları en azından esintisiz kuytularda bir çaput üstünde büzüşüp kıvrılarak sıcak günlerin hayali içinde soğuk günlerin gecelerin bitmesini bekliyor. 
Ocak ayının ortalarıydı sanırım. Karlı günlerin ertesindeki sabahların birinde işyerine geldiğimde dış duvarı aydınlatan  sarı renkli ledler hala sönmemişti.Sabahın alacakaranlığında merdiven basamaklarını çıkarken   küçük bir kedi yavrusunun merdivenin sağ tarafında bulunan lambanın üzerine büzüldüğünü farkettim. Başka bir gün, kumrunun aynı yerde gecenin soğuğuyla mücadelele ettiğin hatırlıyorum. Hayvanlar da kendi hayat sahaları içinde yaşamlarını devam ettirecek tedbirleri imkanları dahilinde alıyorlar diyebiliriz.

Dışarıda bulunan, bulunmak zorunda olan şehir eşrafı ise soğuğun gazabından kurtulmak için imkanına göre üzerine ne buluyorsa sarınıyor. 

Pazarcılar bir türlü akıl edemedikleri ya da alışamadıkları eldivensiz elleriyle bir kaç kasa kaldırıp indirdikten sonra avuçlarını hohlayarak ısıtmaya çalışıyorlar. Bazıları eski bir peynir tenekesine kırdıkları ağaç kasa parçalarını doldurarak yakıyorlar ve etrafında doluşup ısınıyorlar. Ateşin başında elleri alevin üzerine arasına uzatılıp çekilerek, sanki Afrika yamyamlarının gece ateş etrafında  dansı gibi, ısınan işine koşturuyor, üşüyen ateşe yaklaşarak ayrılanın boşalan yerini dolduruyor. Bu soğuk kış günlerinde  güneş yükselip müşteriler tezgahları dolduruncaya kadar devam eden bir merasim.

İnşaat işçileri, demirciler, betoncular, sıvacılar, su ve elektrik tesisatçıları içinde eğer pencereler takılmamışsa inşaata, aynı ızdırap karşılar soğuk kış sabahlarında.İlk saatler soğuğu çok hisseder işçiler. Çalışmaya başladıkça vücuk ısınır, soğuğun etkisi bir nebze azalabilir. Onlar da buldukları yanıcı maddeleri bir teneke içinde yakarak ısınmaya çalışırlar.Ya da ateşin psikolojik bir tesiri vardır.Çıtırdayan odunlar ve görünen alev soğuğa karşı mücadelede direnç verir çalışanlara.

Ovalar, bahçeler, tarlalar, soğuk mevsimlerde uğranılmaması gereken yerlerdir aslında. Çünkü toprak da donmuştur. Ağaçlar kış uykusundadır. Sadece budakçılar görünür yüzleri  poşularıyla kat kat sarılmış  ve ayaklarında uzun lastik çizmeleri, eski kaputları ve sırtlarında desterelerinin bıçaklarının, makaslarının  ve yiyeceklerinin bulunduğu  torbaları ile.

Şehrin kahvelerinde en mevki, en mutena  yer olan sobaların başına üşüşürler, hemen sargılarını çıkarırlar (çözerler mi desek acaba. Çünkü çıkarmak için bir kaç defa tersine çevirirler doladıkları sargıları poşuları ) Soğuk yüzlerine kavurmasın, soğuk boyunlarından göğüslerine inmesin diyedir çabaları.Ancak yine eller çatlak, bir eldiven düşünmezler genellikle. Eldiveni bir yana bırakın, çatlağı önlemek için bir krem sürmek biraz yağ ovalamak çabası da  yoktur. Çünkü elleri bakmak biraz kadın işi gibi gelir onlara...

Yine fabrikada çalışanların, servis yol güzergahlarında bulunan duraklarda araç beklerken, dışa vuran  bezginlikleri. Dünün yorgunluğu geçmeden, bugünün savaşına, kaldığı yerden uykulu uykulu devam etmek. Sıcak yatağından kalkıp, egzost dumanıyla karışık soğuk rüzgarlar estiren duraklarda uyanmaya çalışmak...

Uzun yollarda, ıssız dağ başlarında, karda kışta yük taşıyan kamyoncular, arkasında 45 - 50 yolcunun sorumluluğu ile araç kullanan otobüs şoförleri ve muavinler ise ayrı bir hikayenin başkahramanıdırlar. Tuzu kuru olan bizler televizyonlarda duyar görürüz. "Şu yol hava muhalefeti nedeniyle kapandı, araçlar yollarda kaldı." Haberlerdeki görüntülere duygusuzca bakar, sıkılırsak öbür kanala zaplarız. Elimizde sıcak kış çayı fincanını rahat rahat höpürdetecek başka bir kanal buluveririz...Ne yani tabii ki her işin bir zorluğu var. Ekmek parası kazanmak kolay mı?

Vatan nöbetine her şart altından devam eden yiğitler   ise, herşeyin menfaat dünyasına döndüğü ifade edilen bir devirde hala vatan için canını ortaya koymanın fedakarlığı peşindeler. Sadece Allah korusun, Allah kolaylık versin demekten başka bir ifade bulamadım. Çünkü yaptıkları hizmeti maddi olarak ölçemeyiz.

Denizler, gemiler, balıkçılar, vapurlar... Fırtınalı havalarda açık denizde olan küçük gemilerde görev yapan denizcilerin halini anlatacak kelime yoktur zaten. Allah en çok onlara kolaylık versin. Yine benzer ifade geçiyor belki aklınızdan. "Her işin sıkıntısı var"

Allah halden anlamayanlardan, empati nedir bilmeyenlerden, insafsızlardan korusun  memleketimizi...
(13 Şubat 2017 Pazartesi Saat 12.38)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...