29 Temmuz sabahı Teyzesinin kızı Rahmetli Fadik Ablasının eşi Süleyman aradı. babasının (Ahmet Amcanın) vefat ettiğini cenazenin köyden kalkacağını bu nedenle şehirde yakınlara tanıdıklara haber vermesini istedi. O da çevresini bilgilendirdi. Öğleye doğru küçük kardeşi arayarak cenazeye katılmak isteyip istemediğini sordu. Net cevap veremedi. Bir süre sonra aracın ayarlandığını araçta yer olduğunu izin alabilirse gelmesini istediğini bildirince izin alıp katılacağını söyledi. Yıllar sonra üç kardeş ve damatla beraber yine köy yollarındaydılar. Kardeşinin yeni aldığı ve uzun yolda kullanmadığı fiat egea cross marka benzinli araçla yola çıktılar. Yolda bazen aracın özelliklerinden bazen ekonomik sıkıntılardan konuşarak yolu tamamladılar.
Uşaktan Gediz yönüne dönüldükten sonra yol üzerinde bulunan ara sıra durup dinlendikleri Yenikent kasabasına mola vermeye niyetlendiler. Ancak kasaba yeni yapılan yolun uzağında kaldığından ana yoldan biraz uzaklaştılar. Kasabaya girdiklerinde fark ettiler ki sanki üzerine ölü toprağı dökülmüş gibi sessizleşmişti. Ana yolun kasabadan uzaklaşması canlığını yitirmesine yol açmış eski ana yol boyunca sıra sıra işyerleri ve evler boşalmış bazıları harap halini saklayamayacak duruma gelmişti. Öğle sıcağından mı başka sebepten mi bilemediği bir sessizlik hakimdi, ortada çok az insan vardı. Gölgesi bol olan bir kahveye oturdular. Yolda gördükleriyle kahvede oturanlarla selamlaştılar. Dışarıdan gelen sadece onlardı. Bir zamanlar vızır vızır işleyen yolda ne gelen ne de giden bir araç vardı. O anda yıllar önce izlediği arabalar çizgi filmi aklına geldi. Filmdeki radyatör kasabasının haline benziyordu. Bu kasaba da bizim radyatör kasabamızdı. Ancak dünyanın bir çok yerinde benzer manzaralar vardı. O nedenle kendince ders çıkardı. Her şey fani. Uzun soluklu sürdürebilir bir düzen için geçici kaynaklara bel bağlamamak gerektiğini düşündü. Geçici de olsa gelen kaynakları, fırsatları uzun soluklu sürdürülebilir daha kalıcı hale getirmek gerektiğini bir kez daha anlamış oldu.
Ardından ikindi namazından sonra defnedilecek cenaze törenine yetişmek için yine yola çıktılar. Yenikent, Abide derken Yeni Gediz, Eski Gediz ve ata yurdu Akçaalan'a ulaştılar.
Yol kenarlarının doğalgaz çalışması sebebiyle kazılı olduğunu gördüler. Köye doğalgaz geliyordu. Artık kışları köyün nüfusu azalmaz diye düşündü. Cenaze merasimi ve defin boyunca bir çok köylüyle görüştü. Eskiler babasına benzediği için simasından çıkarıyordu. Bazısı çok uzun zamandan beri görmediği halde ismiyle hitap ediyordu. Nereden hatırladığını sorunca sosyal medyadan ismi soy isim ve fotoğraflarını takip ettiğini, akraba olduklarını anlatıyordu. Bir yandan şaşırıyor öte yandan seviniyordu.
Köy mezarlığı ise Cengiz Aytmatov'un romanlarında geçen ayrıntılı olarak tarif ettiği ata beyit mezarlığı gibi köye hakim yüksek bir tepede idi. Kendisi öyle düşünüyordu. O romanı okuyan ve bu mezarlığı gören başka bir kişi olsa idi ve onun da fikrini almak daha uygun olurdu.
Köye geldiklerinde araçlarını her zaman rahmetli amcalarının evlerinin önüne bırakırlardı. Yine öyle oldu. Cenazeden sonra araç başına geldiklerinde yengelerini kardeşleriyle oturmuş sohbet ederken buldular. Sevindiler. Israrla ikram ettiklerini afiyetle yediler ve vedalaşarak helalleşerek yola çıktılar.
Kendilerine tahsis edilen zaman diliminde yapmak zorunda oldukları mücadeleye kaldığı yerden devam etmek üzere yine aynı yollardan geçerek hayatlarını sürdürdükleri şehre saat 23.00 sıralarında vardılar.
Bir süre uzak kaldıkları yalnız bıraktıkları eş dost ahbaplarıyla rakipleriyle buluşmak üzere yaklaşık on saatlik bir ayrılığın sonunda Manisa'ya girmiş oldular.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder