14 Şubat 2017 Salı

Mültecilik

(14 Şubat 2017 Salı )

Mülteciler, ev bark, iş, güç ve en önemlisi vatan yok. Sevdikleri yok. Ve tüm yokluklara rağmen, soğuk bir kış günü, çoluk çocuğuyla bir yaban elde, hayatta kalma mücadelesi vereceksin. Senin sebep olmadığın, sorumlusu olmadığın bir savaşın faturasının ağırlığı ile... Ve bu yaban diyarda ayakta / hayatta kalmak için, artık ne ahlak, ne başka bir şey... Kaybeden insandan,  sadece hayatta kalmak derdiyle uğraşan insandan, insani değerler beklemek, bence fazlaca iyimserlik olur. 

İnsani ve vicdani açıdan bakıldığında yukarıdaki ifadelere katılmamak mümkün değildir. Ancak her ülkenin kendi gerçekleri vardır. Tahammül / taşıma / kaldırma sınırları vardır. Veya eski kelimelerle istihap haddi vardır.

Kaynak üretemeyen, katma değer üretemeyen, bulundukları ülkeye maddi manevi pozitif katkı sağlayamayan yabancı uyruklular, gittikleri ülkenin kaynaklarını paylaşmaya /emmeye başlarlar. Ve bu duruma halk bir noktaya kadar tahammül edebilir. O noktanın aşıldığı andan itibaren, ülke içten içe kaynamaya başlar. Mülteciler gittikleri ülkede kontrolsuz kalırlarsa olumsuz sonuçlara, reaksiyonlara iç çatışmalara zemin hazırlayabilirler. İç barış, iç güvenlik, istihdam konularında sorunlar çıkma ihtimali yükselir.

Bir kısım ülkeler bu ve benzeri sorunlar nedeniyle göçmen kabülünde bazı kriterler ortaya koyarlar. Bu kriterleri o kadar daraltırlar ki, neredeyse kimseyi almazlar. Göçmen kabülünü dış politikalarının bir argümanı haline getirebilirler. Hedefteki ülkenin istikrarını bozmak amacıyla kullandıkları ana yöntemlerden biri haline getirebilirler. Örneğin pkk'lı teröristlerin avrupanın aşağı yukarı her ülkesinde gördüğü destek. Aşırı islamcı, ne idüğü belirsiz  bir kısım teşkilatları "zamanı gelince kullanmak üzere" yıllarca koynunda besleyen , almanya, hollanda, fransa gibi ülkelerden aldığı destek. Rusya, yunanistan, ermenistan...Ve özellikle abd.

Biliyoruz neden böyle olduğunu. Çıkarları ve beklentileri için -adına ne derlerse desinler- özgürlük, halkların, inançların, etinisitelerin kaybolmaması v.s. bahanelerle.  Yıkmak, yok etmek için karanlık gizli mahfillerde bize göstermedikleri şark meselesi planlarını açıp her yıl güncelliyorlar. Bir türlü unutamadıkları İstiklal Savaşımızın, 1919' un kuyruk acısı var. O acı, ancak bizi (Allah Muhafaza) yıkarlarsa bitecek. Uyanık olmalıyız. Basit kayıkçı kavgalarını bırakıp  Gaspıralı İsmail'in (*) dediği gibi "dilde, fikirde, işde birlik" içinde olmalıyız. Safları sıklaştırmalı, birbirimizden ayrılacak teferruatları değil, ortak noktalarımızı bulup kaynaşmalıyız. Bu ifadeleri, günlük yurtiçi siyasetin slaoganlarıyla karıştırmadan Türk Dünyasının asırlardır bir türlü başaramadığı idealler adına samimiyetle kullanıyorum. Farklı siyasi düşünceler, farklı şekiller, inançlar, alışkanlıklarımız olabilir, ancak aynı vatanı paylaşıyoruz, aynı topraklarda kazanıp,  aynı sokaklarda yaşıyoruz, aynı havayı soluyoruz. Ve bu gemi batarsa hiç birimize yararı olmayacak.  O nedenle gerginliklerimizi, sıkıntılarımızı birilerinin kullanmasına izin vermemeliyiz, bir gün lazım olduğunda acilen kullanabilebileceğimiz, biribirimize açık kapılarımız olmalı. Bütün kapıları yüzümüze kapattırıp, bütün köprüleri yıkmamalıyız. Ve vatanımızı her yönüyle dünyanın en güzel ülkesi yapma idealinden vazgeçmemeli, o yolda yürümeliyiz.


(*) İsmail Gaspıralı:(20 Mart 1851 - 24 Eylül 1914) Rus İmparatorluğu'nda Türk ve İslam toplumlarının eğitim, kültür reformu ve modernleşmesi için mücadele eden, Kırım Türkü fikir adamı, eğitimci ve  yazar - yayıncı.

Yine  iç savaş çıkan / çıkarılan ülkedeki  nüfus yapısının kendi stratejik hesaplarına göre düzenlenmesi niyetleriyle bölgeden temizlenecek nüfusun düşmanı terör hareketlerine açıktan veya örtülü arka çıkılarak "etnik temizlik yaptırabilirler.  Bu çağda kendileri yaparsa insanlık dışı sayılacağı için taşeron örgütlerle bu işi kotarmaya çalışırlar. Yani kendi ellerini kana bulaştırmazlar. Eldiven ve ya taşaron kullanırlar. Olan, hedef mahalde yıllarca kardeşçe birlikte yaşayan yöre halkına olur. Aklıma geliveren; Balkanlar, Kafkaslar, Kıbrıs, Azerbaycan Hocalı, Irak, Suriye...Kısaca istkrarlaştırmak için her şeyi yaparlar. Makyavelizm in ana fikri olan "amaca ulaşmak için her şey mübah" tır onlar için.

Komşu sınırlarda meydana gelen savaş, tedhiş, sel, kıtlık v.s.sebeplerle göç baskısına maruz kalan ülkelerin, dış göç hareketlerini tanzim ederken hassas olmaları gerekir.  Çizgiyi aşmamalıdırlar. Devletler ve devleti yöneten idareciler, öncelikle kendi ülke meselelerine çözüm aramalı, kendi ülke dengelerini bozmadan, çalkantı yaratmadan, sorunlara, optimum formüllerle rasyonel  çözümler bulmalıdırlar. Bu da ülkede  yaşayanların katılımıyla,  yasal temsilcilerinin katılımıyla ortaya çıkacak kararlara göre olmalıdır. (Konsensus) Katılımla alınan kararlara uyarak  idareciler göç baskısının hem maddi hem de vicdani sorumluluğunu paylaşmış olurlar. Sonuç ülkede yaşayan herkes için -asgari müştereklerde birleşildiği için-  tatmin edici olabilir.

Devlet yönetmek sadece hisler, duygulara dayanırsa eksik kalır. Hisler sadece sorunlu kesimi görmeye ve çözümler bulmaya yönelterek, görülmeyen, gölgede kalan, sessiz kalan kısımlardaki diğer kesime karşı  eşit davranışta bulunmayı köreltebilir. Adaleti engelleyebilir. O nedenle yönetim, mantık ve bilim çoğunlukta olmak şartıyla duyguların da dahil olduğu bir karışımla dercedilmeli toplum bünyesine. Eskiler siyasetin bir bilim olduğunu ifade eden "ilm-i siyaset" demişler bu dengeye.
Bunu yapamayan, kararsız kalanların yönetim biçimine de  "idare-i maslahat" demişler. (durumu idare etmek)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...