7 Mart 2019 Perşembe

Şimdiki Başkan

Sanayi bölgelerine yakınlığı nedeniyle Anadolunun yoğun göç alan eski kentlerinden biriydi. Kentin türlü türlü sorunları vardı ve yerel yöneticiler bu sorunları kıt imkanları ile çözmeye çalışıyorlardı. 
Şehrin yeni gelişen bölgesinde binalar yükselmeye başlamıştı. Yapılan apartmanların yol su ve kanalizasyon ihtiyaçları daha önce çizilen ve onaylanan plan çerçevesinde  o şehrin ilgili birimleri tarafından imkanlar dahilinde uygulanıyordu.
O bölgedeki apartmanlarlardan birinin sakinleri yaklaşık onbeş günden bu yana kanalizasyonlarının taştığını, yollarının çok dolambaçlı olduğunu içeren şikayet dilekçeleri ve telefonlarla sıkıntılarını bildiriyor ve acilen çözülmesini istiyorlardı. Başkan Fen işleri Müdürünü çağırarak "artık bu sorun yüzünden telefonlara çıkamaz o bölgeye gidemez oldum. Acilen çaresine bakalım." dedi. Müdür "Sayın başkanım o bölgenin projesini yanımda getirdim, buyurum birlikte inceleyelim." diyerek  krokiyi  masaya serdi.
Müdür parmağıyla işaret ederek,"Şimdiki kanalizasyonun geçtiği yer,  fakat diğer apartmanlar da aynı yere bağlı olduğundan borular bu yoğunluğu kaldıramıyor. Kapasitesini arttırmak şu an itibariyle mümkün değil, Çünkü yapılacak kesintiden ve yapım çalışmasından  binlerce kişinin yaşadığı tüm semt etkilenecek. Ayrıca sorun olan apartmandan çıkan pis su boru hattının kot farkı sıfıra yakın, yani pis su akıntı bulamıyor."
Başkan, "Ne yapmalıyız, seçimlere de bir yıl kaldı. Çözüm bulamazsak sandıkta ben çözülürüm." 
Müdür, masada serili duran plana doğru yeniden uzandı. Parmağıyla bir noktayı gösterdi. "Efendim,  şu noktaya bakar mısınız, planda şikayetçilerin bulunduğu apartmanın karşısındaki kirazlıktan geçen bir yol ve kanalizasyon hattı görülüyor. Bildiğiniz gibi bu planı belediye meclisi de onaylamış ancak yıllardan beri teknik imkansızlıklar nedeniyle uygulamaya konulamamış, kiraz bahçesinin içinden  yolu açarak ve yeni açılan yoldan aşağıya doğru yeni kanalizasyon hattı döşeyerek sorun çözülebilir." dedi.
Başkan; "hazırlığınızı yapın ve yarın sabah o yol ile kanalizasyonu açın sorunu çözün, ben bir kaç gün yokum. Geldiğimde bu iş çözülmüş olsun." diyerek görüşmeyi bitirdi.

Ertesi gün saat 10.00 da İnşaat Mühendisi Alim Bey sorumluğundaki Belediye Fen İşleri Müdürlüğü ekibi dozer, kepçe, kamyon ve kazma kürekleri ile 16 kişilik ekip kiraz bahçesinin önündeydi. Şikayetçi olan apartman sakinleri balkonlarda olmak üzere, işi gücü olmayan, yapılacak işi takip edip eleştirecek başıboş kahve heyeti de bir kenarda yerini almıştı.
Bahçe sahibine haber verildi. Biraz sonra   yanında karayağız bir emir eri- bahçe bekçisi- ile birlikte, bahçe sahibi rengi kızarmış, burnundan soluyarak geldi.  Emir eri- bahçe bekçisi-, belediyece kazılması planlanan yerin karşısında bulunan tel örgünün biraz ilerisindeki kiraz ağacının altına elinde çapraz vaziyette tuttuğu av tüfeği ile hazırola geçti. Bahçe sahibi "özel mülktür giremezsiniz, girerseniz vurdururum." diyerek bağırdı, çağırdı. Ancak Alim Bey bu gibi olaylara pabuç bırakacak tıynette bir insan değildi, bazılarınca ters bir insan olarak tanımlanırdı. Makam talimat vermişse kendi evini bile yıkabilirdi. Hiç tınlamadı. Kepçeciye; " ilerle, devletin kanunu var, dönersem namerdim ilerle" diye bağırdı. O sırada bahçe sahibi  bahçe bekçisine   seslendi " bahçeme gireni vur. " Bahçe bekçisi av tüfeğini kepçeciye çevirince, kendisine yönelen namluyu gören kepçeci aniden frenlere basıverdi. Koca makina öne doğru bir an eğildi ve metal şıngırtıları içinde durdu.
Bu arada başıboş kahve heyetinin yaşını başını almış aksakallarından biri devreye girdi. "Durun yahu bir çare arayalım." Alim Bey öfkeliydi. bağırdı kepçeciye "sür, sür dedim sana".. Emir eri, av tüfeğinin namlusunu hedefe oturttuğu  kepçeciden ayırarak Alim beye yöneltti.
...
Yukarı mevkilerde tanıdıkları olanlar, olayı kazasız belasız atlatmak için, yeni icat edilen cep telefonlarını kimi beline taktığı kutusundan, kimi de arka ceplerinden çıkararak  bir yerlere telefon etmeye başladılar. 
Alim Bey; sinirden titreye titreye "Bana başkan emir vermiş, başkan dur demezse sonuna kadar devam ederim."diye  söylenip duruyordu. 
Yanındaki iki kişi onu alıp biraz ileride bir kuytuya oturttular. Alim Bey'e Apartmandan bir bardak çay uzattılar. Öfkesi bir türlü geçmiyordu. "Kim bunlar devletin memurunu engelliyorlar" diyordu.
Zaman ilerliyordu. Emir eri çömeldiği yerden hedefindeki Alim Beyi gözetliyor, ara ara kepçeciyi de kontrol ediyor. Kepçeci ise sağ eliyle terden sırılsıklam olmuş gömleğinin üst düğmelerini çözmüş, sigarasını içerken sol elinin titrediği belli oluyordu.
Sonunda bahçe tarafından bahçe sahibinin oğlu; " Başkan telefonda yıkımı durdurun dedi" diyerek koşa koşa tel örgüye geldi. Alim Bey; "ben nerden bileyim doğru söylediğini. başkan bizzat arayacak ki, sesini duymalıyım ki inanayım." dedi. "Hazır olun!" deyince ekip istemeyerek de olsa yeniden hareketlendi.
Olay mahallinde buz gibi gergin bir havanın estiği, ortama yayılan sessizlikten belli oluyordu. 

Alim Beyin Rahmetli babası çarşıda şehrin merkez camisinin bitişiğinde berberdi. Babasını da tanıyan sözünü kıramayacak kadar değer verdiği baba dostu büyüklerinden birisi başıboş kahve heyetinin oturduğu yerden seslendi. "Alim oğlum biraz buraya gel." Gitti. Elini öptü. "Oğlum, çoluğun çocuğun var, inat etme biraz sabret, bir çaresi bulunur. Herkes senin niyetini ve yapmak istediğini anladı takdir etti. Bahçe sahibine  ve büyük oğluna  arkasından neler söylediklerini bir bilsen." diye nasihatlerde bulundu.(*)
Onbeş yirmi dakika sonra bahçe sahibinin büyük oğlu "Alim Bey, Alim Bey acele gelir misin?" diye çağırınca tel örgüye doğru gitti. Bu arada bahçe bekçisi tüfeğin namlusunu  Alim Bey üstünde tutmaya devam ediyordu ki, bahçe sahibinin büyük oğlu tüfeğin namlusunu aşağıya ittirirken "yeter be babamın  yanına git" dedi. 
Alim Bey telefonu kulağına yaklaştırdı.  Karşıdaki ses başkana aitti.  Başkan "Alim Bey, yol açmayı durdurun, tamam mı, ekipleri geri çekin,"  

 Ekipler geri çekilirken herkes rahatlamıştı.
Bu arada Alim Beyin yakınında, tel örgünün diğer yanında duran bahçe sahibinin oğlu sol eliyle alnında biriken terleri sildikten sonra bahçeye doğru silkeledi ve ıslak parmağını Alim Beyin yüzüne doğru sallayarak "bunu unutma, bir gün görüşeceğiz." diyerek uzaklaştı.
...
 Olayın ardından zaman kendi yörüngesinde saatin akrep ve yelkovanlarını sükunetle  çevirdi. Bir kiraz zamanı, bir üzüm zamanı hatta bir zeytin toplama zamanı daha geçti.
Şehirde her şey kendi akışı içinde devam ediyordu.
...
Önceki başkan, "Ne yapmalıyız, seçimlere de bir yıl kaldı. Çözüm bulamazsak sandıkta ben çözülürüm. diyeli ve yüksek öngörü ile sandıkta  çözüleli bir yıl olmuştu. 

Seçimler geçmiş yeni başkan koltuğuna oturmuştu.

Bu satırları yazan kişi ile Alim Bey yaklaşık dört yıl şehirdeki bir kamu kurumunun yer altında bulunan arşivinde  beraber  çalışırlarken bir dinlenme anında olayı dinlemişti ve merakla sormuştu. 

Abi, sana "bunu unutma bir gün görüşeceğiz." sözünü söyleyen kişi kim idi?

Önce arkasındaki duvara yapıştırdığı bir  yazıyı gösterdi.
" Eğri olsam yay gibi elde tutarlar beni, doğru olsam ok gibi elden atarlar beni " 

"Çömezlerim daire başkanı olurken, yer eksi bir katta, tozlu arşivlerin arasında vatana hizmeye devam ediyorsam bir sebebi olmalı değil mi." diye soruyla cevap verdi.


Ardından "şimdiki başkan" dedi. 07.03.2019


(*)"Herkes senin niyetini ve yapmak istediğini anladı takdir etti. Bahçe sahibine  ve oğluna  arkasından neler söylediklerini bir bilsen." diye nasihatlerde bulundu. Demişti Alim beyin babasının tanıdığı ihtiyar. 
Gerçekten de o sözleri söyleyenler, bir  sonraki seçim döneminde bahçe sahibi ve oğluna yapacaklarını yapmışlardı. "Şimdiki başkan"




  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...