27 Mart 2019 Çarşamba

Çember


Bugün, internette gazeteleri incelerken Yeniçağ gazetesinde bir köşe yazarının yazıları arasında onun ismine rastlayınca, eski günleri düşündü. 
Rıfat Serdaroğlu ismini yıllar önce Adalet Partisi ya da Doğruyol Partisinin de bulunduğu siyasetin çok daha farklı kazanlarda kaynadığı zamanlardan hatırlardı. 
İnternet mecrasındaki yazılarını okuduğunda da düşünceleri arasında bir çok konuda beraberlikler, paralellikler bulunduğunu farketti. 
Hayat hikayesini yani biyografisini okuduğunda E. Ü. İzmir Maliye Bölümünü bitirdikten sonra Bergama Belediye Başkanlığı yaptığını öğrendi. Burhan Özfatura da Maliye Bölümü mezunu idi ve O da İzmir Belediye Başkanlığı yapmış olduğunu biliyordu. Hatta kendisi okurken Özfaturanın Maliye bölümünde öğretim görevlisi olduğunu, derslere girdiğini hatırlamıştı.
Yıllar yılları kovalıyor diye geçti aklından. İlk gençlik zamanlarında memlekette siyasetin  çok daha renkli canlı ve neşeli olduğunu, zaman geçtikçe her şeyin daha tek düze, renksiz tadsız tuzsuz olmaya başladığını, insanların fikrini beyan etmeye çekindiğini başka fark edenler olsa da, kendisi de fark ediyordu.   
Özellikle 24 Ocak 1980 ekonomik istikrar programından sonra sanki bir çemberin aşama aşama daraltılması, sıkılması gibi, bir şeyler git gide daralıp azaldı, yok oldu. diye düşündü. 1985 de öğrencilik yıllarında TEK de teknisyen olarak çalışırken sendikaya üyeydi. Ortalıkta taşeronluk diye bir kavramın kelimesi dahi bulunmuyordu. Şimdi ise her tarafta taşeronda çalışanlar  var. Sendikalı işçi azınlık haline düştü. Gerçekten de işsizlik korkusunun bulunduğu bir ortamda sendikasız taşeronlar daha alt şartlarda koşullarda, daha düşük düzeyde ücretlerle çalışmak mecburiyetinde kalıyor, yoksulluk sınırı, açlık sınırı altında geçinmeye çalışıyorlar,  acı  diye düşündü. Üzüldü.

 Ne sendikalar meydanlara çıkıp üyeleri göğüslerini gere gere bağırabiliyorlar ne de hakları hakkında doğru dürüst pazarlığa oturabiliyorlar. Herkes sus pus. Bu isin sonu iyi değil diye düşündü. İnsanlar seslerini ne kadar çok çıkarabilirse o kadar rahatlarlar. Eğer sıkılırlarsa şişerler ve nereden patlayacağı belli olmaz diye düşündü. Düşündü, düşündü...
"Tadı yok" dedi. Ne gerçek anlamda televizyonda liderlerle başa başa istediği soruyu sorabilen gazeteler ve gazeteciler, ne  de hür fikrini rahatça ifade edebilen insanlar... Yok, ya da var da görülmüyorlar mı?
Olmaz mı tabii ki var. Ancak görülmüyorlar. Kafası bazen karışsa da "umut" var dedi. Kendi kendine "umut" var. "Eğer nefes varsa hayat vardır ve umut ta vardır." 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...