25 Ocak 2017 Çarşamba

Öğle Arası

(25 Ocak 2017 Çarşamba Saat:14.55 )
Bugün bir parça dolma ve patlıcandan oluşan  öğle yemeğimi, iş yerindeki masamda yavaş yavaş yedikten sonra, saat 12.45 sıralarında kader arkadaşım İsmail'in yanına gittim. O da yemeğini bitirmiş hazırlanıyordu. Ellerimizde şemsiyelerle sakin adımlarla basamakları indik. Dışarda,ancak pardesülerimizdeki ıslaklıktan anlayabildiğimiz, farkedilmeyen damlalardan oluşan ince bir yağmur çiseliyordu. Şemsiyelerimizi açtık. İşyerininin batı kısmındaki taksi durağının arasından güneye yukarı doğru ilerlerken ince ayakkabılarının su aldığını çok gezmek istemediğini ifade edince arkadaşım, Hatuniye Camisinin batı kısmında bulunan kahveye şemsiyelerimizi kapatıp girdik. Kısa boylu, kısa sakallı şef garson, yine her zaman ki hareketliliğiyle masaları dolaşıyor, duafon cihazından gelen seslere göre hazırladığı çay tepsisiyle arasıra dışarıya çay götürüyordu. herhangi bir sipariş olmadığında ocağın yanındaki tezgahta bekliyor, çevresine göz gezdiriyordu. Bazen de masalardaki boş bardakları topluyor, ocakçı ise bardakları çalkalayıp temizledikten sonra  ağızları aşağıda olmak üzere yan yana sıcak su kazanının kenarına sıraya koyuyordu.Tezgahın  duvar tarafında ise, - kışların şahı benim der gibi-  bir masa üzerine gururla kurulmuş tepesinden dumanlar çıkan bakır bir salep kazanı etrafa buram buram kokusunu salıyordu.
Etrafta, tasını tarağını toplamış ununu eleyip kalburunu duvara asmış dünyadan elini eteğini çekmiş bir kısım ehli dünya ise, biraz sonra okunacak öğle ezanını, oturdukları camiye bakan sandalyelerinde, durgun gözlerle etrafı süze süze bekliyordu.
Yorgunluktan kaynaklanan bir durgunluk mu, yoksa bıkkınlıktan kaynaklanan bir sükunet mi ilk bakışta anlaşılamayan görünüşleriyle, yanına oturduğumuz ihtiyara bile sadece selam vermekten başka bir söz söylemeye, kelam etmeye çekindik korktuk nedense.
Biraz ileride masada bir kaç gazete dikkatimi çekti. Oturup etrafı gözlemektense bari gazeteleri inceleyeyim düşüncesi ile kalktım karşı masada oturanlardan müsade isteyerek bir kaç parça gazeteyi aldım. İki mahalli gazete ile bir İstanbul gazetesi getirmişim. İstanbul gazetesini elime alıp incelemeye başladım. Okudukça gazetenin gazete değilde bir propaganda varakası olduğuna kanaat getirmeye başladım. Şekerim gitgide yükselmeye, burnumdan soluk alış verişim ise hızlanmaya başladı. Bazı haberleri evirip çevirip ülkedeki güç sahiplerini memnun edecek bir yorumla bağlıyordu. Gazetecilik halka gerçekleri aktarmak, doğrunun peşinde olmak ,sorgulamak olayların nedenini niçinini irdelemek diye bilirdik. Öyle değilmiş. Spor sayfaları dahil şöyle bir baktıktan sonra, orta sayfadaki inanç kültür sahifesini incelemeye karar verdim. Keşke oraya da bakmasaydım. O büyük şöyle demiş, bu büyük böyle bir olayda  şöyle yapıp şunu demişti.gibi  vs, vs hikayelerden bazı sonuçlara varıyordu. İnanç sayfasında inancımızın temeli olan Kitabımızdan bir ifadeye rastlayamadım. Acaba, bu hikayelerle esas olanın üzerine perde mi çekiyor bunlar diye bir fikre kapılarak gazeteyi kapattım. Arkadaşım vakit geldi haydi kalkalım deyince. Söylemesi ayıp içtiğimiz iki bardak salebin 2 TL tutan bedelini ödeyerek İşyerine gitmek üzere kahveden ayrıldık. 
Dışarda hava sanki kar yağacakmış gibiydi. Spil dağı tarafı koyu kurşuni rengiyle zirvesini gizlemiş bize yeni sürprizler hazırlamaya çalışıyordu. 
Biz ise adım adım şehrin en eski idari binalarından olan iş yerimize doğru yavaş yavaş ilerliyorduk...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...