(Manisa 04 Ocak 2017 Çarşamba 15.53)
Kulağım çınlıyor. Özellikle sol kulağımda gitgide seviyesi artan bir çınlama bu. Elli yaşı aşmış vücudum yavaş yavaş alarm veriyor. Kulak çınlaması ya da kendimi madden ve manen düzene sokmak için bir ikaz olarak da adlandırılabilir.
Kulağım çınlıyor. Özellikle sol kulağımda gitgide seviyesi artan bir çınlama bu. Elli yaşı aşmış vücudum yavaş yavaş alarm veriyor. Kulak çınlaması ya da kendimi madden ve manen düzene sokmak için bir ikaz olarak da adlandırılabilir.
Bilgisayar ekranının karşısında iki elimi çenemin altında birleştirmiş ne yazacağımı düşünüyorum. Sonra elimi klavyeye indirip aklıma o an için gelenleri kayda geçiyorum. İş yerinde yapacak bir iş yok. Bir şeyler yazarak karalayarak tuşlayarak saatin yine dünkü çıkış vaktine gelmesini- evvelki gün olduğu gibi- bekliyorum.
Dışarıda önceki günlerin soğukluğu yok. Ilıman bir kış havası hakim, güneş bulutlardan uzakta. Güneş hava soğuk olduğunda ya da yağmurlu zamanlarda utancından yüzünü kara bulutlarla örter, gizlerdi. Bugün keyifli.Yüzünü gösteriyor bizlere. Ancak gece olduğunda güneşin yerine gökyüzü nöbetini devralarak meydana çıkan ayda hiç utanma olmuyor. En soğuk gecede bile ayı ayan beyan görebilirsiniz. Soğuk gecelerde buz tutmuş suların üzerinden yansır ayın silüeti. Karlı günlerde yer beyaz gök ay beyazı ürpertir insanı. Özellikle yalnız ve sessiz bekleyenlerin vücutlarından önce ruhlarının titremesine yol açar. bu sadece soğuğun değil korkunun da ürpertisidir. Bir de bilinmezlerin tedirginliğinin içinde büyüttüğü can korkusu varsa; ıssızlık, karanlık, soğuk ve ay birbirini tetikler...
Bunun önüne nasıl geçilir diye aklımızdan geçirebiliriz. Zor. Çocukluğundaki terbiyeden başlayarak hayata ve hayatın gerçekliğine dair empoze edilenler etkiler insanı. Çocuğun şımarıklığını durdurmak, sakinleşmesini sağlamak, uyutmak, durdurmak gibi sebeplerle anneler babalar birşeyler anlatırlar küçüklere, gönüllerini bilinmez gerçeküstü kurgularla kirletirler. İnsanın içine nereden geleceği bir türlü anlaşılamayan bir tehlikeye karşı kendini savunma amacıyla bir paranoya olarak yerleşir... Ve bu kirlilik inanın bir ömür boyu silinmez.
Korku filmlerinde de hissederiz bunu. İyi yapımcılar tedirginliği ekrana en iyi aktaranlardır. Alfred Hitchcock'un "Kuşlar" bu konuda ilk akla gelen klasik bir film. Konusunu bilsem de her seyredişimde hala beni etkiler.
Eskilerin deyimiyle korku dağları bekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder