Nereden estiyse Özay Gönlüm'ün gönlüne, yaşadığı memlekette gördüklerini, işittiklerini, hissettiklerini yazıvermiş, bizlere bir güzel türkü ile aktarıvermişti.
Sobalarda kuru meşelerin yandığı, boncuklu gelinin ortalıkta döndüğü eski zamanlarda, Mehmet Ağa ise efelerin arasında oturmuş, üşüyerek karlı dağlara baktığı gençlik günlerinde miydi?
(ZOBALARINDA GURU DA MEŞE YANIYOR
ZOBALARINDA GURU DA MEŞE YANIYOR Efem
YANIYOR DA MEMET EFEM DE ÜŞÜMÜŞ DE DONUYOR
BONCUKLU DA GELİN ORTALIKTA DÖNÜYOR DA DÖNÜYOR
ASLANIM DA EFELER VAY VAY
GAR MI YAĞIP BA YARENGÖME'NİN DAĞINA Efem
MEMET AĞAM DA OTURU DA VERMİŞ EFELERİN DE SAĞINA
ÇIKAM HA DEN DER ŞU DAĞLARIN BAŞINA DA BAŞINA
ASLANIM DA EFELER VAY VAY
YAĞIP BA : Yağıyor
YARENGÖME : Tavas'ın eski adı
HADEN : Haydi)
Bu satırları tuşlayan, şimdi ne zaman bu türküyü duysa çocukken kışın soğuk günlerinde çıtır çıtır yanan ve üzerindekini de cızır cızır pişiren sobanın başında soğuktan kızarmış ellerini nasıl ısıttığını hatırlıyordu.
Türküyü duyduğunda yaz da olsa kış da olsa ürperiyordu ve üzülüyordu, boncuklu gelinin hayalinin sobalarla Mehmet Ağalarla süslü o eski kış odasında ortalıkla hala dönüp durmasına, çileli haline bakıp acıyordu. Neden boncuklu gelin ortalıkta dönüp duruyordu. Ona başka yardım eden yok muydu? Bu sözden ev hanımlarının meşgalesinin bolluğunu anlıyordu. Boncuklu gelin, türkünün yakıldığı zamanlardan bu yana nice dinleyenin hayalinde türküdeki evin bitiremediği işlerinin arasında bir hayalet gibi dolanıp duruyor. Bu türküde sobalarında yanan kuru meşenin çıtırdaması odada oturanların ısınmasının hayale getirdiği bekleyişin ötesinde, bitmeyen işlere karşı ifade edilmeye çalışılan bir bezginliğin filmlerdeki konu yerleştirme gibi yerleştirilmiş olduğu anlaşılamıyor hissediliyor. Ve bu his de dinleyene bir hüzün veriyor. (Belki de sadece şahsıma mahsus bir duygudur.)
Zobalarında yaktıkları meşe ise, zaten kupkuru olan ıssız dağ yamaçlarında Allahtan başkasına güvenmeden kendi başına kimseden yardım almadan, yetişmeye gelişmeye tohumlarını saçmaya çalışır. Meşe denilen ağaç türü yetiştiği coğrafyanın sosyolojisi incelendiğinde bir yönüyle yoksulluğu da betimler. Onun yetiştiği yerlerde başka ne yetişebilir bilinmez. Sadece o soğuğa sıcağa ve kuraklığa dayanır. Sonunda bir kış günü Mehmet Ağanın zobasında ateşe küle dumana dönüşerek terki dünya eyler. Belki de o kadar zor koşullara rağmen geliştikten sonra yine o dağlarda yaşayan insanoğlu tarafından dallarının budanarak kurutulması, bir kış günü ihtiyaç duyulan bir zobanın içinde yanması onun yaşam döngüsüdür, kaderidir.
Afyon yöresinden başka bir türküsü daha vardır. Bu türküde meşe yeşildir bahardır, gövermiştir. "Meşeler gövermiş varsın göversin. Söyleyin huysuza durmasın gelsin" der türküyü yakan. Doğru söylüyor. Varsın göversin.. Giden gitsin, kalan kalsın.
|
Kuru meşelerin yandığı soba başlarında duranlara, durmaktan vazgeçmeyenlere, türkülerle dertlerini sevinçlerini çığırmaya devam edenlere selam olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder