27 Kasım 2017 Pazartesi

Aplik

İkibinonyediyılının yirmiiki kasımında gün öğleyi aştığında çalıştığı işyerinin alt katına inme gereği duydu. Binanın tam orasında bulunan eski ama, eski olduğu kadar da muhteşem beyaz mermer merdivenlerden inerken, iki kanatlı heybetli güney kapısının üstünde bulunan küçük camlardan ikindi güneşinin altın rengi ışıltısı solundaki duvarın yukarı kısmına  yansımaya başlamıştı. Açık krem renkli  duvarda, pencereden sığdığı kadarıyla uzayıp giden gün ışığının kapladığı alanı, ince kıvrımları olan  bir gölge azaltıyordu.


Hava karardığında merdivenler aydınlansın ki böylece inen memurlar ile çay ocağına giden hademeler ellerindeki çay bardaklarıyla düşmesinler diye o muhteşem kapının her iki yanına sarı dökümden imal edilmiş aplikler takılmıştı.
Sabah güneşin  ışığı  bu küçük pencerelerden ıçeri girdiğinde önce sağ taraftaki duvarı aydınlatır gün dönmeye başladığında duvara vuran ışıklar önce kaybolur. Öğleden sonra yavaş yavaş sol duvarı aydınlatmaya başlardı.
Tarihi binayı  yüksek tavanlı geniş odalar, yüksek kapılar, uzun pencereler, kalın kavisli korkuluklarıyla mermer merdivenler tamamlıyordu. Tadilat yaparken eskinin zarafetini kaybetmemeye özen gösterip yenilikleri de binanın ruhuna uygun aksesuarlarla düzenlemeye çalışmışlardı.

Apliğin öğleden sonra duvara vuran ışığı engelleyen varlığının gölgesiydi bu. Işığa bakan tarafı sarı rengini  göz kamaştıracak bir canlılıkla yansıtırken, gölgesi de krem rengi duvarda kıvrım kıvrım bir hoş şekil oluşturuyordu. 

Gözleri bu altın rengi ışıltıya bakarak memnun memnun ilerledi. Eski bir binada mermer merdivenlerden inerken antika süsü verilmiş apliğin altın rengi ışıltısının cazibesi ruhuna  ayrı bir gönenç veriyordu.

Kapının üstündeki küçük camlardan biraz ilerideki tuğla rengi caminin beyaz minaresi göze çarpıyordu.  Yine güneşin sabahtan akşama dolaşıp durduğu gökyüzünden gönderdiği huzmelerin minarenin sağına soluna çarptığında meydana getirdiği cümbüşü de  ilave etmek gerekir.

"Her mevsimin bir rengi vardır görebilene !" dedi.

İşini bitirdikten sonra beyaz merdivenlerden adım adım çıkarken yine bir gözü sağ taraftaki ışık oyunlarında olmak üzere  odasına gitti. 
..
Ertesi gün öğleden sonra saat onbeşotuz sıralarında yine bir haceti sebebiyle alt kata inmek durumunda kaldığında, aynı ışığın ve apliğin binanın yüzyıllık tarihiyle kendisine ek bir anlam katan gölgesini seyrederek yine memnun ve mesrur aşağıya indi. Yanından geçen iş arkadaşları ondaki gülümsemenin kendilerine bir tebessüm olarak algılayıp tebessümlerle karşılasalar da,  O'nun tebessümünün sebebi  içinde saklıydı.

Bir kaç günlük hafta sonu tatilinden sonra işyerine gelip sabah ihtiyacı için aşağıya inerken gayri ihtiyari  merdivenin iniş yönünün solunda kalan, içini gönendiren o apliğe  yine baktı.
Ama bu defa puslu bir gölge karşıladı onu. Dışarda hava bulutluydu, yağmur yağacaktı. Işık ve güneş bulutların üzerinde idi. Apliğin net olmayan dağınık gölgesine bakarak durgunlaştı. 
"Her şey zamanında yaşanmalı, değişim hayatın değiştirilemez gerçeği, yaşadıklarının tekrar yaşanabileceğinin garantisi yok, akıllı insan anın kıymetini bilmeli !" diye tefekkür etti.

O anda yakınından geçenler; " Acaba neden asıldı suratı ve durgunlaştı?" diye düşünmüşlerdi belki de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...