İşte, önceki gecenin uykusuzluğunun faturasını ödemeye başlamıştı. Gözlerinin çukurlarını çevreleyen kahverengi halkalar yüzüne bakanlara yorgunluğunu tarif ediyordu. Bürodaki arkadaşları kendi aralarındaki samimiyetin getirdiği pervasız bir cesaretle senli benli konuşurken o ne dediklerini ne anlattıklarını bile anlamayacak kadar yorgundu. Durgundu. Yorgun ve durgun hali mimiklerine de yansımış olacak ki bir iş için gelen karşı büroda çalışan arkadaşı bile çok durgunsun diyerek sorguladı ahvalini.
Gözleri yanıyor kulakları çınlıyordu. Eve varabilirse akşam olduğunda nasıl bir deliksiz uyku çekeceğini hayal ediyordu.
Acilen bitirmesi gereken görevi de yoktu. İnternete girmek, gazeteleri incelemek de haz vermez olmuştu. Koltuğuna oturup masasına dayanarak çıkış saatinin gelmesini beklemekti yaptığı/yapacağı tek iş.
Büronun kuzey ve doğu kısımlarında bulunan pencerelerden gökyüzünün gitgide koyu kurşuni bir hal aldığını kuzeyden gelen bulutların gitgide yoğunlaştığını görüyordu. Rüzgar yoktu. Hava da kendisi gibi durgundu.
Bulutlar; hava yoluyla, hiç bir konakta durmadan, arkasından esen serin Sibirya yellerinin önünde, sürüklene sürüklene şehrin üzerine ancak gelmiş ve kendilerini iten yeller geride kaldığından yeni bir esinti çıkıncaya kadar duraklamışlardı.
Zaman zaman şehrin kuzey tarafındaki kurşuni bulutların arasından mavi gökyüzü görünüyordu.
Fakat şehrin sokaklarında dolaşanlar yüzlerini / yönlerini kuzey doğuya çevirdikleri anda hemen elbiselerinin önlerini iliklemek durumunda kalıyorlardı. Bu, kışın gelişini haber veren serin sibirya rüzgarlarına duyulan zorunlu saygının bir gereğiydi. Nasıl ki bayramlarda törenlerde saygı duruşu oluyorsa kış geldiğinde de soğuğa saygıyı göstermek için ne kadar düğme fermuar varsa iliklenirdi. Ama nankör insanoğlu o kadar ısıtıp sereserpe gezdirmesine rağmen yaz güneşine sıcağa hiç bir zaman kışa gösterdikleri saygıyı göstermemişlerdi.
Böyledir insanoğlunun ekserisi. Soğuğa da, sadece bedenini değil ruhunu üşüten zalimlere de ( korkunun tedirginliği ile) aynı saygıyı gösterir.
Ama; ister mevsimden gelsin, isterse gönülden gelsin sıcaklığı görünce de şımarır, nankördür, iyiliği teper, vefasızdır.
Çiğ süt emmiştir.
(14.37-05.12.2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder