15 Kasım 2017 Çarşamba

Gülüm Benim-Yemen Türküsü

1980 yılında sanat okulundan mezun olduktan sonra fırıncılık yapmaya başlamıştı.  1980 Kasımdan itibaren ortaokul arkadaşı Necdetin davetiyle Necdetin abisinin elektrikçi dükkanında çalışmaya başladı. Karaköy Çırpı Pazarındaki kasaplar sokağındaki dükkanda elektrikçilik yaparken aklından fabrikada çalışarak sigortasının devamını sağlamak geçti. Organize Sanayi Bölgesinde Mostaş mobilya fabrikasına elektrikçi alınacağını öğrendi. Mülakata girdi, kazandı ve Kasım 1981 de fabrikada çalışmaya başladı. O sırada fabrika Libya'ya hazır kapı ihraç ediyordu. Ayda belli bir sayıda kapı üretmek ve gemiye yetiştirmek zorunda olduklarından zamana karşı adeta yarış halindeydiler. Nisan 1982 de Libya ya yapılan iş sona ermiş, yeni sipariş de bulunamadığından fabrika krize girmişti. Bir kısım personele zorunlu izin verildi.

Fabrikada yapılan toplantılarda pazarlama yapılamadığından yeni siparişler bulunamadığından Ankara'da Tepe Mobilyanın Iraktan aldığı siparişleri için numune kapı imal edilerek gönderildiğini ancak Tepe Mobilyanın üretilen numune kapıyı beğenmediğini öğrendi. Ardından üretim durduruldu. Ve bir gün fabrikanın iflas ettiğini öğrendi.

Askerlik yaklaşıyordu. Bir yandan da önceki yıl girdiği ÖSYM birinci aşama sınavını geçtiği için ikinci aşamaya girmeye hakkı vardı. Bu hakkını kullanmaya karar verdi. ÖSYM 2.basamak sınavına girdi. Sıralama yaparken uzun uzun düşündü. Fabrikanın iflas etmesi onu üzmüştü. Kendisinden çok evli abilerinin, yuva kurma  hazırlığındaki arkadaşlarının, iflas kararını öğrendiklerindeki ruh hallari onu daha çok üzmüştü. Bu "pazarlama" denilen işin önemli olduğuna karar verdi. Koca fabrikalar onun yetersizliğinden batıyordu, insanların hayatları olumsuz etkileniyordu. Sıralama yaparken Pazarlamayı da ekledi. Aylar ayları kovalamadı yalnızca iki küsür ay sonra askerlik şubesinde muayeneye gireceği gün postacı İrfan Abi elindeki zarfı sallayarak "Müjde! Üniversite kağıdın geldi. Zarfın durumuna göre sanki kazanmışsın bir yeri" dedi.

Zarfı açtı. Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi Pazarlama Bölümünü kazandınız yazıyordu. Sevinsin mi üzülsün mü bilemedi bir an. Kabullendi. Sevinmiş gibi yaptı, gülümsedi. Ama kafası karışıktı. , Aklına geleni yazmıştı ve pazarlama çıkmıştı işte. Piyango çeker gibi, kazanmıştı. Sonra okulun adının değiştiğini öğrendi.YÖk kararıyla İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi İİB Fakültesinin İşletme Bölümü olmuştu. Okula kaydoldu.

Ancak maddi sıkıntıda idi.Dört kardeşi vardı.Babası tekstil işçisi olduğundan zaman zaman maddi sıkıntılar çekiyordu. Hafta sonları çalışıyor. kazandığı ve biraz da evden aldığı harçlık ile okul hayatını devam ettiriyordu. 1985 yılının Haziran sınavları esnasında bir arkadaşından aldığı borcu ödeyemeyince üzüntüsünden babasına okula devam edemeyeceğini ifade etti. Ancak babası devam etmesini istese de çok ümitli konuşmadı. Çünkü durumu belliydi.
Sonunda yaz bitti. Okul yeniden başladı. O ise hem okula gidiyor hem de okulla beraber devam edebileceği bir iş arıyordu.

Bir gün Alsancak tren istasyonunun karşısında köşedeki kilisenin yanında bulunan İş ve İşçi Bulma Kurumu İzmir Şubesine  işe yazılmak için sıraya girdi. Kuyruk uzundu ve ümit kırıcıydı. Sonunda sıra kendisine geldi. Elinde bulunan lise diplomasını ve kimlik kartını gösterdi. Memur; -" Haftaya Türkiye Elektrik Kurumu İzmir Bölge Müdürlüğünde teknisyen sınavı var girmek ister misin?" -"İsterim" dedi.

"Düzenli bir iş olsun da okulu sonra düşünürüz." dedi. 1985 Kasım ayında Bornova TEK deki sınava girdi. Yazılı ve sözlü sınavları kazandı. İzmir Fuar 34,5/10.5 Kv İndirici Trafo Merkezinde tablocu olarak işe başladı.Vardiyalıydı. Okula da gidebiliyordu. Maddi yönden rahatlamıştı. İşyerinde ise tek başına nöbet tutuyordu, sakin bir ortam vardı. Telsizle ve telefonla gelen emirleri yerine getiriyor. Saat başı ampermetre ve voltmetrelerdeki değerleri listeye yazıyor. Arıza olduğunda rapor düzenliyordu. Derslerini çalışmak için de fırsatı oluyordu.
Günler geçtikçe işine daha da alıştı. 
...
O zamanlar Ağustos ayı gelip İzmir Fuarı açıldığında Türkiyenin  popüler sanatçıları da bir aylığına şehirdeki eğlence mekanlarında yerlerini alırdı. Şehir Ege Bölgesinin insanlarını ağırlamaya başlardı. 
İki kutuplu dünya ve kapalı ekonominin getirdiği sınırlamalardan dolayı dünyadaki gelişmelerden fazla haberi olmayan insanlar ülke pavyonlarını görerek şirket sergilerini gezerek yeni gelişmelerden bilgi sahibi olurlardı.İstanbul'a gidemeyen imkanları sınırlı yöre halkı, hasat sonrasında cebine giren parayla çocuklarını İstanbula götüremese bile İzmir'e götürüp gezdirebilirdi.
Bu potansiyeli farkeden eğlence sektörü de bir aylığına İzmir'e karargah kurardı. Günün ünlü sanatçılarıyla bir aylığına mukavele imzalayarak, bölge gazetelerine verdikleri alay-ı vâlâ ilanlarla  sanatçıları İzmir'e getirdiklerini  haber verirlerdi.. Popüler sanatçıların halkla kontak kurmasına bahane olan fuar, hem sanatçılara maddi ve manevi moral olur, hem de ünlüleri görmek sevdasındaki yöre insanlarının tatmin olmasını sağlardı. Ve gazino patronları ile otelcilerin ceplerine giren paraların onların mutluluğuna etkileri de hesaba katılmalıdır.
...
Çalıştığı Fuar Trafo Merkezinin hemen arkasında lunapark vardı. Lunaparktaki hareketi hemen yanı başında bulunan Lunapark Açık Hava Gazinosu da  İstanbulda bir aylığına transfer ettiği ünlü sanatçılarla tamamlıyordu. O yıl assolist olarak İbrahim Tatlıses gelmişti. Gençlerin ağzında düşmeyen "Gülüm Benim" sarkısı ile programına başlıyor ve gecenin bir vaktine kadar değişik şarkılarla devam edip gidiyordu. Hıncahınç dolu gazinonun içi ve sahnesi trafonun üst katından görülüyor, kulakları rahatsız edecek derecedeki müzik sesleri ile her yer inliyordu. Ancak kapıları ve camları kapatırsa bir nebze rahatlıyordu. 
Bir aylık zaman zarfında program her gün ilk olarak "Gülüm Benim" şarkısı ile başlıyordu. Ve o şarkı başladığında gazinodaki dinleyiciler coşuyorlardı. 
Fuarın açıldığı ilk bir kaç gün trafonun kuzeye bakan arka penceresinden ilgiyle dinledi. Fakat sürekli her akşam " gülüm benim" dinlemek -Tatlısesten bile olsa- git gide yeknesaklaştı, sıradanlaştı. Artık yerinden kalkmıyordu bile. Oturduğu yerden camları, kapıları kapatsa bile her akşam o saatte "gülüm benim" kulaklarının içinde çınlıyordu.
"Her gün aynı şarkıyı dinleyerek neden bu kadar coşuyorlar" diye düşündü bir an. Sonra yine kendi cevapladı. "Sanatçı, gazino personeli ve burada oturan ben sabitiz ama dinleyici / müşteri hergün değişiyor. Coşkunun sebebi bu olmalı" diye düşündü.
...
28 Eylül 1986 (*) da İzmir ve Manisanın da dahil olduğu beş ilde milletvekili ara seçimleri yapılacaktı. O yıllarda babası da siyasete girmişti. Yeni dönemde fabrikadaki bazı arkadaşlarının da ısrarıyla IDP ye kaydolmuştu. Babasının tuttuğu siyasi parti beş ilde, adaylarıyla katılmıştı. Bölgeye yurdun dört bir yanından gelen partililerle yığınak yapmıştı. Şehir şehir köy köy bucak bucak Milleti uyandırmak için faaliyetteydi.

"Neden böyle küçük parti ile ilgileniyorsun, ANAP varken ?" diye sorduğunda babasının "bir kaç yıl bekle oğlum, yıllar sonra çıkarlar üzerine alelacele kurulan bu köksüz partinin yüzyıllar içinde saman alevi gibi gelip geçeceğini ben görmesem de sen göreceksin."sözlerindeki haklılığını yıllar ona ispatlayacaktı.
Babasının ısrarıyla hatırı için bazı zamanlarda  katıldı çalışmalara. TES-İŞ Sendikasına üye olan bir işçiydi ve işçinin siyasi bir engeli de yoktu zaten.

O gün müsaitti ve "Gel seni de gezdirelim hem İzmir'i de daha iyi tanımış olursun, bize de yardımcı olursun." önerisiyle seçim aracına bindi.  Otobüs, üzerindeki hoparlörlerinden Yemen Türküsüyle ve anonslarla İzmir'in bir çok semtinde dolaştı. 

Konak, Alsancak, İtfaiye, Çankaya, Cumhuriyet Meydanı ve Efes Otelinin, Basmanenin dar  sokaklarında Milletim Uyan, Eskileri de gördün Özal'ı da denedin. Artık Yeter, Söz Milletin anonsları ile sadece Yemen Türküsünü seslendiren bir kadın türkücü çınlattı duyan kulakları ve etkilenen  gönülleri.

Otobüste , bazen koltuk aralarında dolaşan bazen de koltukta oturarak çalışanları sessizce seyreden  Balçovadan bindiğini sandığı bir küçük yolcu da vardı. Araca gezmesi amacıyla bindirilmiş ve tembihlenmiş diye düşünerek   kabullenmiş, ancak yıllar sonra bir sohbet esnasında o küçüğün anne babasından habersiz  kaçak yolcu olduğunu ve o gün kayboldu sanılarak arandığını öğrenmişti.

Otobüsün içinde, Fuar Trafo Merkezindeki 15.00 da başlayan  nöbet saatine kadar   anonsçulara, emektar şoföre yardımcı oldu. 

İşte otobüs  ile dolaştığı ve nöbet tuttuğu o gün,  lunapark gazinosu tarafından gelen ve assolist sahneye çıktığında duyduğu coşkulu seslerden sonra hep ilk söylenen"Gülüm Benim"in  söylenmediğini farketti.

İbrahim Tatlıses o gece gazinoda her zaman yaptıklarını yapmadı,mutadın dışına çıktı.

Sevenlerini hayran eden sesiyle ilk ve son defa "Yemen Türküsü"nü söyleyerek başladı gazinodaki programına. 

Sonraki günlerde yine "Gülüm Benim"


(*) Açıklama: 1986 yılı siyaset kazanının çok ısındığı renkli bir dönemdi. Örneğin BANAP Özal'ın damadı, kızı Zeynep'in eşi  davulcu Asım 'ın jaguar otomobiline nisbeten Demirel'in kurdurduğu bir parti idi. Amblemi davulu delen bir jaguardı. Esasında Asım'ın kimseye birşey dediği yoktu. Kendi halinde bir insandı. Maalesef siyaset böyle bir çirkinliği de kapsıyor. Bir çok siyasi partinin katıldığı o dönem ki seçimler gerçekten çok renkli idi.
Güneydoğu anadolu Projesinin sonlarına gelinmişti. Büyük partiler bu projeyi kendi hanelerine puan yazılması için polemik yapıyor ve Özal ile  Demirel GAP-GAP gaptırmam diyerek atışıyorlardı. TRT parti çokluğundan üç büyük parti hariç diğerlerine 45 saniyelik adil (!) sürelerle propaganda mesajı yayınlaması izni vermişti.  45 saniyelik TRT mesajlarından birinde  bir lider "Köprüleriniz ve barajlarınız sizin olsun sayın Demirel ve Özal, mezarlara gömdürdüğünüz beş bin gencimizi bize geri verin"demişti. .O söz IDP li lider Aykut Edibali'nin idi. Anarşi yıllarını yaşamış bir genç olarak,  babasının desteklediği siyasi partinin akılcı doğru bir karar olduğuna kanaat getirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...