Amcakızı Güler'in biricik kızının düğünü için davet edildik. On üç temmuz Cumartesi günü hazırlanarak sabah saat altıda Gediz'e Akçaalan köyüne doğru yola çıktık. Turgutlu, Salihli, Uşak kavşağı, Gediz, Gediz Pazarı derken öğleye doğru köye vasıl olduğumuzda evin anahtarlarını sormak için yengemizi aradığımızda ısrarla düğün evine çağırıldık. Aracın yönünü düğün evine çevirdik. Karşılamaya çıkmışlar. Bizi görünce sevinçleri memnuniyetleri yüzlerinden okunuyordu. Kahvaltı yaptığımız halde ısrarla sofraya oturtulduk. Sevilen kişiye sevdiğini göstermenin verilen önemin bir göstergesi de sofradır. Allah razı olsun. O şarkı doğruyu söyler. "Ankara'dan Abim geldi evde bir bayram havası" Öyle de oldu. Hepimizde bir hoşnutluk bir bayram havası...
Artık resmi olarak köy değildi mahalle olmuştu ama bizim köyümüzdü. 1958 yılında belediye iken nüfusu azala azala önce belediyelikten düştü sonra köy ardından mahalle oldu. Köye her ziyarette yaşayan insan sayısının azaldığı evlerin boş olduğu hatta yıkılıp göçtüğü görülüyordu. Yurt dışında yaşayan bir kısmı ise imkanlarının genişliği ile özenerek birkaç katlı evler yaptığı, ancak zamanla ilk günlerdeki gibi gelinemediği binanın her yanını saran tozdan bahçelerdeki çalı çırpıdan anlaşılıyordu. Sokaklarda çoluk çocuk görünmüyordu. Köyün merkezindeki kahvenin üst bölümünde oyun oynayan nisbeten genç emekliler ile alt bahçesinde ağaçların gölgeleri altında oturan yaşı geçkin diğer kısmı ortadaki fıskiyeli havuzu seyrederken bazıları da kısık gözlerle dağları seyrediyor, yanında sohbet ettiği arkadaşının sorularına öylesine cevaplar vererek zamanını dolduruyor. Zaman doldurmak deyince sabah evden çıkarken eşinin kahvaltıya kadar müsaade ettiği sınırlı zaman kastedilmiştir. Öğleden sonra öğle namazı akabinde bir süre uyuduktan sonra ikindi namazını müteakip kahvedeki -eğer boşsa- aynı masada oturup aynı arkadaşı ile sohbetin sabahtan kalan kısmını tamamlamaya başlanıyor.
Köye geldiğinin ilk sabahında ise eşiyle mezarlığa gitmişti. Evden çıkıp mezara doğru yürürken köy okulunun önündeki yeşil sahanın yanında son günlerin modası bir TOGG otomobilde iki genç sohbet ediyordu. Geçerken selam verdi ama o kadar dalgınmışlar ki selamını duymadılar.(Ya da iplemediler, önemsemediler) Devam etti. Doğuya mezarlığa doğru uzayan sokağın sol yanındaki eski harman yerinin toprak yığınlarıyla bozulduğunu, kenarlarında yeni yeni bahçeler bulunduğunu gördü. Çocukluğunun aklı erdiği zamanlarının başlarında harman yerine doğru ekin taşıyan kağnı gıcırtılarıyla ortalığın çınladığı sıcak yaz aylarını hatırladı. Harman yığınlarını hayal meyal hatırladı. Depremden sonraki ilk yıllar olmalı dedi kendi kendine... Halasının evini, halaoğullarını, BMC kamyonuyla diyar diyar kömür taşıyan eniştesini.
15 Temmuz sabahı da erken saatlerde eşiyle köyün içini baştan aşağı dolaştı. Uzun yıllardır girmediği bazı sokakları köyün diğer ucunda bulunan evleri yerleri gezdi. Erken kalkarak balkonunda bir şeylerle uğraşan yaşlılarla kısa sohbetler yaptı. Köşe başlarında kimseler toplamadığı için tüm meyvesini sokağa dökmek zorunda kalan dut ağaçlarının dallarında kalan son taze dutları topladı. Bahçe çitlerinden yola sarkarak belki meyvelerim bir insanoğlunun ağzına girer diye olgunlaşan, ancak kimse gelip toplamadığı için de dut ağaçları gibi küsüp meyvelerini yerlere atan, dallarının altında ezilen çürüyen kokuşan kırmızı renkli meyveleriyle bekleyen nice erik ağacıyla karşılaştı.
Kimseler geçmediği için yoldaki taşlarını ot bürüyen sokaklardan geçti. Ara ara hafızasına düşen anılarla şimdi zamanı karşılaştırdı. Köyün git gide silinmeye başladığına kanaat getirdi. Dolaşıp gözlemlediği yerlerin ekserisinde bir sessizlik bir yoksulluk bir hüzün yerleştiğini idrak etti. Bu köyde eski günlerin neşesinin canlılığının olmadığına hükmetti. Bir dini bayram (eğer evin büyükleri çoluk çocuğu ikna edebilmişse) bir yakın akraba düğünü bir cenaze anında geçici olarak kalabalıklaşan köyün yıl içindeki günlerinin çok büyük bölümünün bom boş geçtiğine inandı.
Sonra düşündü ve idrak etti ki sadece kendi ata yurdunun hali değildi bu, eğer büyükşehirlerden uzaksa, uzakta bulunan memleketin köylerinin çoğunun benzer sıkıntılar içinde bulunduğunu farketti. Çocukken dağlarını bayırlarını derelerini tepelerini gezip, sokaklarını şenlendirdiği bu yerler sadece çocuk şarkılarında kalan tatlı bir müzik nakaratı olmuştu.
"Orda bir köy var uzakta . Gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüzdür."
Evet bizim köyümüzdür.(19.07.2024)