6 Ekim 2021 Çarşamba

Yeni başlangıç

 Bugün altı ekim iki bin yirmi bir. Birkaç günden beri bloga yazma fikri aklına geliyor olsa da  klavyeye dokunarak bir şeyler oluşturmak zor geliyordu. Üzerine sinmiş olan bu tembelliği aşmak için yaklaşık bir yıldan bu yana ilgilenmediği, ilgilenmek istemediği blogla haşır neşir olmak belki de iyi gelecekti ona. İçinde hayallerinin  önüne ve ardına sağına ve soluna doğru yayılmış gri alanın dağılmasına yararı olacaktı. İstemese bile başlamalıydı. Harekete geçmeliydi ki içine çökmüş ve gitgide zeminine yapışmaya başlamış  bu gri alanın yerine yavaş yavaş hayatın türlü renkleri dolabilsindi.

Neden bırakmıştı? İyi kötü karalayıp duruyordu. Nasıl olsa karalaya karalaya çalışa çalışa ortaya çıkardıklarına bakarak belki de daha iyi bir seviyeye çıkabilecekti. Neye yenilmişti.? Acaba eleştiri mi, ilgisizlik mi, teşviksizlik mi, utanmak mı? Motivasyonunu ne etkilemişti? Zaten istemezse karalamaları  kendisinin mahreminde kalabilirdi. Bu karalamaları doldururken dahi içinden bir ses, " bırak saçmalamayı sana mı kaldı yazılar yazmak" deyip duruyordu. Eski zamanlarda yazarken bu düşünceler aklına geldiğinde boş verir gülüp geçerdi.  

Emekliliğini hakettiği ama ayrılmayıp hala gidip gelmeye devam ettiği işinde ise görev yeri değişmişti. Daha sakin bir ortamdaydı. Daha farklı görevler icra etmek için bekliyordu. Yeni dahil olduğu oda -ilk gözlemlerine göre- önceki büroya nisbeten çok daha sakin, çok daha nezih bir ortama benziyordu.. Belki de daha resmiydi. Önceki çalıştığı bölümde samimiyetin dibi görülmez bir derinliği, muhabbetin sohbetin sonu gelmez bir uzunluğu vardı. Ve hala öyle.

Eski bürodaki arkadaşlarını günün muhtelif vakitlerinde ziyaret ediyordu. Arkadaşları da değişik zamanlarda gülen yüzlerle bulunduğu odanın kapısında sevecenlikle hal hatır soruyor, iyilikler diliyorlardı. Bu güleryüzlü gençlerin içtenliği onu da olumlu yönde etkiliyor, kendini daha canlı daha hareketli tutmaya çalışıyor, üstüne başına tavırlarına biraz daha dikkat ediyordu.

Yeni görevlendirildiği büroda kendisine tahsis edilen masanın  ve oturma koltuğunun yönü doğuya bakıyordu. Çalışma koltuğuna oturduğunda sağında yani güneydeki pencereden ekim ayı güneşi odayı yaz mevsimindeki gibi ısıtıyordu. Pencereden bakıldığında palmiye ağaçlarının arasından  görülen tarihi caminin minaresinden iki vakit ezan sesini dinleyebiliyor, imamın cemaatle namaz kıldırdığını duyuyordu. Vakit namazlarından sonra kılınan cenaze namazının tekbirlerini de çok rahat duyabiliyordu.

Cenaze namazlarının ona hayatın bir gün sona ereceğini ve yapması gerekenleri daha bilinçle yerine getirmesi gerektiğini hatırlattığı da oluyordu. Ama sadece hatırlatıyor eyleme geçmesine yararı olmuyordu.   

Mesainin sona ermesine yaklaşık kırkbeş dakika kalmış olmasına rağmen, bir kaç personel çıkış hazırlıklarına başlamış, evraklarını masasını üzerine bir gün sonra almak üzere bırakıp arkadaşlarıyla gün sonu sohbetlerine bile başlamıştı. Bu durum işine konsantre olmuş diğer personeli de etkilediğinden onlarda sükunetle mesai sonrasında yapacaklarına hazırlanıyorlardı. 

O da bu hazırlıklara dahil olup, klavyeyi bir gün sonra kullanmak üzere bıraktı.

1 yorum:

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...