Yeni görevlendirildiği büro sessiz sakin huzur dolu bir büroydu, ancak tekdüze devam eden bu sükunet gitgide içini sıkmaya başlamıştı. Önceki çalıştığı büroya uğruyor eski dostlarla kısa süreli sohbetleri oluyordu. Niçin gidip geliyordu Yeni dahil olduğu ortamda bir eksikliğin onu önceki büroya çektiğini düşündü. Alıştığı, zaman zaman sesini açarak ruhunu dinlendirmeye çalıştığı radyo yoktu yeni bürosunda.
O da elinde dolaştırıp durduğu, bir çok özelliği olduğu halde sadece haberleşme ve internet için kullandığı, başka amaçla kullanmaya pek gerek duymadığı telefonundan müzik dinlemeye başladı. Öğle arasından sonra işyerine geldiğinde telefonunu açınca youtube kanalı ona Nesrin Sipahi den "Ankara Rüzgarı" şarkısını önerdiğini görünce dokundu. Eski plaktan kayda alınan şarkıya önce saz heyetinin tınıları, ardından Nesrin Sipahi'nin billur sesi eşlik etti. Bu billur ses telefonun küçücük hoparlöründen odanın boşluklarında yankılandı. Dinledi, sonra tekrar dinledi. Eski şarkılardaki saflığı doğallığı farketti.Tekrar dinledi. Yan masada oturan arkadaşının telefon görüşmesi olduğunu görünce kulaklığını takarak dinlemeye devam etti.
İnternetten yani yeniçağın araçlarından yayınlanmış olsa bile, notasından, makamından saz heyetinden şarkıyı söyleyenine kadar yeni şarkılarda bulunmayan bir safiyetin, saf temizliğin, samimiyetin varlığını bir kez daha hissetti. Hissetti mi hazzetti mi denilir bilemedi. Kısaca hoş oldu, hoşnud oldu.
Gelen gideni aratır şarkılarda da mı geçerli yoksa;
YanıtlaSilGelmez, o günler
Gelmez, o günler
Mazide kaldı
mı deseydik... eskide teselliyi aramak... Selamlar..