1983 yılı Okulun Bucaya taşındığı ilk dönem olabilir. Hatıralar yanıltabilir. Acaba Alsancaktaki Erlaçin Anfilerinden birinde miyiz. Anfide bir kaos bir uğultu, o kadar çok gürültü var ki kimse kimsenin dediğini anlamıyor. Birden kürsünün yanındaki kapı açıldı. İçeriye giren orta yaşlı birisi yavaşça kürsü kenarına doğru yürüdü. Ve ön sıradaki öğrencilere vizelerle ilgili bir şey fısıldadı. Daha ağzından çıkacak cümlenin ilk kelimeleri anca söylemişken, cümlesini daha tamamlamadan anfideki uğultu, sanki havası aniden vakumlanmış bir fanus gibi birden bire azaldı. Anfi, o adamın girişinden sonraki ilk dakikada yere iğne düşse duyulacak bir sessizliğe bürünüverdi. Sessizlik anfiye giren adamın hakimiyetini tescilliyordu.
Sonra sakin sakin anlatmaya başladı. Kelimeleri, beden dili, ifadelerindeki sükunet ve içtenlik dinleyiciye önem verdiğini dinleyicileri (öğrencileri) sevdiğini belli ediyordu. Ve ilk dakikalardan itibaren öğrencisiyle hoca arasında bir sevgi bağı oluştu. Okulun son döneminde Endüstri İlişkileri dersinin hocasıydı. Yeri geldi Hz Peygamberi anlattı. Gandiyi anlattı. Yunan Şehir Devletlerini Yunan Demokrasisinin ne menem bir şey olduğunu, Yunan Medeniyeti ile ilgili bilmediklerimizi anlattı, eleştirdi. Gün geldi. Amerikada arizona çölündeki fedakar karıncaları anlattı. Fransadaki öğrencilik yıllarına ait hatıralarını paylaştı. Fransızların şark diplomasını ilk defa ondan duyduk.Ve "Türk Milleti zekidir çalışkandır" vecizesi ile ilgili anısı hâlâ hatırındadır.
O anlattıkça öğrenci kitlesi sessizce ve saygıyla dinliyordu. Derslerden kaçmak için bahane bulan öğrenciler onun dersinde anfideydi. O sakin adamın, heyecansız iyiniyetle bildiklerini anlatan adamın dersi, diğer derslere göre çok daha fazla öğrenci kitlesini barındırıyordu. Misafir öğrencilerden oturma yerleri dışında aralar bile doluyor ve çıt çıkmıyordu. Sevgi, saygı ve kitleye hakimiyetin nasıl bir kabiliyet olduğunu o adamın ders anlatışında müşahade etmişti.
O anlattıkça öğrenci kitlesi sessizce ve saygıyla dinliyordu. Derslerden kaçmak için bahane bulan öğrenciler onun dersinde anfideydi. O sakin adamın, heyecansız iyiniyetle bildiklerini anlatan adamın dersi, diğer derslere göre çok daha fazla öğrenci kitlesini barındırıyordu. Misafir öğrencilerden oturma yerleri dışında aralar bile doluyor ve çıt çıkmıyordu. Sevgi, saygı ve kitleye hakimiyetin nasıl bir kabiliyet olduğunu o adamın ders anlatışında müşahade etmişti.
Kimdi bu Adam. (Halk arasında "adam gibi adam" denir ya bu yazıdaki adam o anlamdadır.)
Prof Dr. İlter AKAT. Hepimizin er geç gideceği yere gitti. Allah Rahmet Eylesin.
(Son dönem iş hukuku dersinden kalıp tek ders için mezuniyeti uzayınca çok fazla irtibatı kalmamıştı okulla. Çünkü arkadaşları mezun olup görevlerine başlamışlardı. O ise göçmen kuşlardan geride kalan, kanatları kırık bir leylek gibi beklemişti. Kibar, Osmanlı Beyefendisi tanımına tıpatıp uyan, İş Hukuku Hocası Prof Dr. Adnan Gülerman'a durumunu anlatmıştı ama. Nafile. İkinci yarıyıl dersi için, tek ders için bir yıl... Beklemişti.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder