Bu günlerde iş yerinde meşguliyeti fazlalaşmıştı. Ama işinin gereğini layıkıyla yerine getirmek için emeğinden gayretinden taviz vermiyordu. İş işti. Sevse de sevmese de kendisine emanet edilen ve karşılığında ücretini de aldığı işini elinin aklının yettiği sınıra kadar yapmak durumundan başka bir bahane düşünmek onun yapısına tersti. Ya yaparsın ya da yapmayıp çıkarsın. Hem yapmamak hem de bulunduğu mevkiin nimetlerinden yararlanmak sorumluluk sahibi olduğunu düşünen kişilere ters bir huydu. Olmamalıydı. Bulunduğu iş yerinde kendisine verilen görevi gönülsüzce yerine getiren ve verimsiz sonuçlar ortaya koyan kişilerin hayata da samimi bakamadığını düşündü.
Hayatı dolu dolu yaşamak nedir diye bir soru geçti aklından. Hayatı gereği gibi yaşayamamak diye benzer bir cümle ile tamamladı. Sonra eldekini takdir etmek, ele geçene nasibine şükretmek geldi. Şükrederken daha iyiye ulaşma çabası içinde olmayı da ekledi. Gününü ve imkanlarını daha iyiye güzele doğruya hakka yönelik olmayı düşündü. Düşündü. Düşündü ve düşündüklerini elleriyle klavyeye raks ettirerek yazmaya devam etti.
Artık bugünlük çalışma saatinin son zamanlarına gelmişti. Son işlerine bitirmek için masasını kontrol etti. Dosyalarını sıraladı. Arkadaşlarına baktı. Arkadaşları günün son dakikalarını büronun doğuya bakan pencerelerinden binanın önünden geçen yolu ve büroya gelen değerli misafirleri inceleyerek eleştirmeye gülüşmeye konuşmaya devam ettiler. Genç olmanın getirdiği dinamizm ve heyecan onların hal ve hareketlerinden anlaşılıyordu.
Dinamizmin gençlikle ve yaşla ilgisi var mıydı? Yoksa hayata bakışın insana verdiği bir hususiyeti miydi.? sorusu ile sayfayı sonlandırdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder