8 Temmuz 2019 Pazartesi

Yılkı

İşyerinde ilk gün. Genellikle izinden sonraki ilk anlarda bir tadsızlık bir durgunluk oluşur. Normaldir bu. Çünkü uzun izin döneminde alışılan kayıtsızlık sonrasında yeniden sorumluluk altına girmek kolay değildir. Yaşananlar, biraz geminden azad edilmiş  ve doğaya bırakılmış yılkı atlarının durumuna benzer. Tarım alanlarına makinalar girmeden önceki zamanlarda, genellikle orta Anadoluda uçsuz bucaksız bozkırlarda sonbaharda işler güçler bittikten, ekinler harman yerlerinden kaldırılıp ambarlara yerleştirildikten, bağlar bahçeler bozulduktan sonra, artık fazla ata gerek kalmadığını Abbas Sayar "Yılkı Atı" isimli kitabında etraflıca anlatır ;

" Güçlü, hırslı bir at kişnemesi ovanın dört bir yönüne dağıldı. Dağınık düzen otlayan sekiz on at başlarını kaldırdılar ve kulaklarını diktiler (...)
İçlerinde güçlü, kuvvetlileri vardı. Kimi kahra uğramış zavallı, kimi yılkının alışığı...Hesaptan düşülmüş, defterden silinmiş Doru Kısrak'ın yılkıya bırakılma öyküsüdür. Kışın dağda, belde başının çaresine bakacak, çıplak tabiatla savaşacak, ömrü olur da bahara yılkıdan sağ dönerse, o zaman ona bir iş düşünülecektir."

Ötüken Yayınları kitabın tanıtımında yukarıdaki kısa bilgileri verir. Yıllar önce çocukluktan gençliğe geçtiği  zamanların boş, sıcak, sıkıntılı  yaz tatillerinden birinde komşuşu ve hemşerisi eczacı Sezai Abi'den emaneten aldığı Yılkı Atı ile Can Şenliği adlı iki kitabını okumuştu. O nedenle yazıya başlarken hafızasının bir köşesinde uzun süredir bekleyen bu küflü bilgilerin içinden -nedense zihni- yılkı atını çağrıştırdı. 
Abbas Sayar'ın "Can Şenliği" kitabında ise ihtiyar bir adam ve yaşlı bir eşek anlatılıyor. Kimsesiz gurbette kalmış ihtiyar, karın tokluğuna bir zenginin bağ bekçiliğini kabul ediyor. Bağ kulübesinde duvara dayanarak can şenliği verdiği eşeğiyle konuşuyor. Geçmişine dönüyor. Sıkıntılarını paylaşıyor.


Rahmetli Cengiz Aytmatov'un "Elveda Gülsarı" sını da unutmamalı. Yoksa Türkistan bozkırlarının romancısı Aytmatov'a saygısızlık olur. Vefasızlık olur. Roman, İhtiyar Tanabay'ın soğuk, karlı ve tipili bir kış günü eski atı Gülsarı ile konuşmasını anlatır. Kırgızistan da bir Sovyet kolhozunun başkanının yaylada dolaşırken Gülsarıyı görüp beğenerek alıp götürmesi. Tanabay'ın istemeyerek de olsa vermek zorunda kalması. Gülsarının bağlı olduğu zincirlerini kopararak dağlara, çoban Tanabay'ın yanına kaçıp/koşup gelmesi. (Roman sansürlü Sovyet zamanında yazılmış olup, dolaylı yoldan özgürlüğü anlatıyor. Gülsarı isimli at  özgürlükleri kısıtlı Kırgızları, Kazakları kısaca esareti simgeliyor.) Tanabay, dağ başında can çekişen Gülsarının başında bunları düşünürken okuyucu da gitgide hüzünleniyor. Zaten hüzün Aytmatov Rahmetlinin kitaplarından hiç eksilmez.
...
Sadece taşıma ulaştırma işinden başka bir işe yaramayan atlar, kış döneminde kendi karnını doyurmakta bile zorluk çeken sahibince, gelecek bahara kadar kırlara salıverilirdi. Ancak süt veren yumurta verenler ile  kış döneminde dahi yaşamlarına katkı sunan hayvan taifesi ise ahırlarda, ağıllarda insanlarla birlikte yaşamaya devam ederlerdi.
Kış geçip bahar yüzünü yeşilliklerle gösterdiğinde ise, bulunup yeniden gemlenmeye çalışılır sahibince. Ancak boynunu rahatça istediği yere çeviren, istediği yere rahat rahat özgürce gezen at, doğal olarak sıkılır ve isyan eder, sahibine bağlanmak, yeniden boyunduruğa girmek istemez. Uğraşır ve uğraştırır. (İşte, ilk gün mesai başlangıcında bazı görevlilerce hissedilen budur denebilir.) Ama sonunda sahibi galip gelir. Bu arada yaşını başını almış hiçbir işe yaramayan atlar ise kırlarda özgürce ölünceye kadar yaşamaya devam ederlerdi.
...
Şimdi ise atların öküzlerin,mandaların, katırların, eşeklerin yerini traktörler aldı. Amaç aynı olsa da sonuçta bir makina olan traktörün bir köşeye çekilmesi, ihtiyaç anında kullanılması ile atların öküzlerin durumu aynı değil. 
Emek yoğun zamanlarda insanoğluna fazla masraf çıkarmadan destek olan canlılardı, kader ortaklarıydı. Yoksulluklarına da, insanoğlunun emeğine de yemeğine de (yemek artıklarına) ortaktılar.  
Ancak traktörler sadece cebindeki kazancına ortak. Eğer zamanında bakımı yapılmaz ise mazotu konulmaz ise işe yaramaz. Hayvanlar ise önüne ne konulursa, onunla dayanabildiği kadar yaşamına devam eder, kanaatkardırlar, bulamadıklarında bir deri bir kemik kalıp güçten tükeninceye kadar sahiplerinin yanındadırlar. Gücünün yettiği kadar gayret eder. Eğer vicdanınız yoksa bazen nodullarla, kamçılarla, kırbaçlarla turbolayabilirsiniz de. Fakat traktör yakıtı bakımı yoksa orada kalır. İstediği kadar tekmelesin kırsın döksün sahibi bir işe yaramaz, ekstrası yoktur, vefasızdırlar.
Acaba öyle mi? dedi içindeki muhalif ses;
Bakımı zamanında yapılırsa, çürümeye yol açan çamurları temizlenirse, iş zamanı geldiğinde tıkır tıkır çalışmaya başlar. Makina, bakımla uzun süre arızasız çalışmasına devam eder. Eğer bakım olmazsa yine çalışmaya devam eder, ancak nerede ne zaman bir sürpriz çıkaracağı belli olmaz. Öğlenin sıcağında tarlanın ortasında birden küsüverir vefasız sahibine. 
... Ancak yine de her hangi bir yerde çürümüş, hurda haline gelmiş traktör görse, nedense içini  efkar kaplar. Eskimişliğine mi, ilgisizce bir kenarda bırakılışına mı bilinmez ama üzer; kırların sıcağında, soğuğunda çamurunda nice bir vakit destek verdiği insanoğlu işine yaramayınca - sadece atlara değil- makinalara da vefasızdır.
...
" Yeni bir çağdayız ovaları, hayvanları ve geçmişi bırak, bak gökyüzündeki uçaklara, androidli telefonundan şarkılar dinleyip filimler seyretmeye devam et." dedi kendi kendine.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...