13 Haziran 2019 Perşembe

Son uncu

Üstüste saçmalıklar....Son Uncu

(1) "Sonunda sonuncu, son uncu da kapattı dükkanını, artık açıkta un satmak yasak bu şehirde. Somuncu nereden bulacak ekmek yapmak için ununu? Acaba marketlerden kampanyalı, indirime girmiş ürünleri takip ederek  mi maliyetini düşürecek ucuz somunlar yapacak." dedi. Önceki hafta mekanını kapatıp kahvede Sabuncu ile tavla oynayan lokumcu.
 "Son uncu neden kapattı dükkanını?" dedi. Neden? Cevabı belliydi. Hepimiz bu kahvede pinekliyoruz. Tek tek boşaltıyoruz. Tebliğ edilince teslim ediyoruz. Tebligat ve teslimat. Ellerine geçen sarı zarflar onlar için korkutucu evraklardı. Ve başlarını belaya sokabilirdi.
O arada postacı geldi. Kahveciye de bir tebligat bıraktı. Dükkanı boşaltmasını tebliğ ediyordu yetkililer. Çok amaçlı bir "kitap kültür kafe" projesi için ihaleye kazanan firma yıkım çalışmasına başlayacaktı. Kahvede oturan ihtiyarlara okudu bu tebligatı titreyen sesiyle. 
Ve kahveden tebligatı gönderen şahsa hitaben; Kitabına da, kültürüne de, kafene de kelimelerinin birbirine karıştığı  kitaplı ve kü(lt)ürlü kibar bir uğultu yükseldi. 
...
(2) Uzak semtlerin birinde çok asansörlü ve çok katlı iş merkezindeki inşaat firmasına ait müstesna bürolardan birinde sayın yönetim kurulu başkanıyla nescafe içen emlak ve istimlak müdürü, yüzüne tiyatroculara has mimikleri de ekleyerek; "merak etmeyin pek yakında kentimizin çehresi tanınmayacak şekilde değişecek, değişimin ilk adımlarını sayenizde atıyoruz."sözleriyle yeniliğin müjdesini veriyordu yanındaki koltukta oturan şehrin sakinlerinden  önemli (b)irisine ...
...
(3) Şehir hakkında kararlar elitlerce düşünülür ve alınır. Nice meclislerde nice komisyonlarda halk adına halk için ama halkın bilgisi/ilgisi/yararı olmayan kararlardır bunlar. Halka da o kararlara uymak kalırdı. Çünkü düşünmek  ve inisiyatif kullanmak sorumluluk almak ve düşünerek seçmek zor işti. Bu işleri bilenlere, yani elitlere bırakmışlardı.
Düşünmemek ve sadece önündeki ile uğraşmak ve çok zorda kaldıklarında elitlerin kapısında yardım beklemek. Genellikle eksiklerini bir miktar kapatacak kadar alıyorlardı. Boş dönmüyorlardı o kapılardan. Ama belirsizliğin içinde düşünmek, doğru karar vermek ve kararları istikametinde insiyatif kullanmak ne kadar zordu. 
Ama azıcık aşım ağrısız başım diyerek fazla etliye sütlüye karışmadan sakin bir hayat yaşamak en güzeliydi. Etliye sütlüye elitler karışır ve  tadını onlar bilirdi. Kendileriyse önlerine ne konulursa o kadarla doymak, (otlamak) rıza göstermek, dünya malına tamah etmemek, ellerindeki ile yetinmek böylece rahata huzura ve mutluluğa erişmek durumundaydılar. Kapitalist mi olacaklardı bu yaştan sonra...
Bu elitlerin türlü türlü şekilleri olurdu. Kimi uzun sakallarıyla, kimi yüksek makamlarıyla, kimisi de çok para ve imkanlarıyla ayrılırdı diğerlerinden. Kimi ibadethanelerde uzun vaazlar çekerlerdi ve dinleyenlere bazen hıçkırarak ağlatacak kadar tesir ederlerdi. Kimi, köprü yol açılışlarında daha kısa söylevler okurlardı, çevresinde ümitle bir şeyler bekleyenlere, el avuç ovuşturanlara. Hepsinin de ortak özelliği konuştuklarında çevresindekileri ikna etmeleriydi, razı etmeleriydi, konuşmanın ikna etmenin, tesir etmenin ilmini bilirlerdi. Laf cambazı ya da demagog denebilirdi. 
Ancak samimiyetlerini ölçecek bir terazi bulunmadığından, azıcık düşünenler tarafından şüpheli bulunurlardı ve bu düşünen, uyanık, hipnotize olmamış kişileri elitler hiç sevmezdi. Çünkü toplu hipnozu bozan çapulculardı bunlar...Türlü türlü adları, kılıkları, kılıfları, şekilleri, biçimleri, söylemleri, eylemleri olurdu. Ortak özellikleri adalet, eşitlik, hürriyet  hak, paylaşım, kardeşlik kelimelerini ve kavramlarını çok söylemeleriydi, Eylemleri ve söylemleri arasında tutarlılık olurdu, samimi olurlardı. Ancak şekil itibarıyla kendilerinden farklı değillerdi. Kendileri gibi bazen aç, bazen sefil, bazen yoksul. Çevrelerinde kimse olmamasına, cepleri her daim boş olmasına, suratları yazın kavruk kışın soluk olmasına rağmen, hep ileriye bakan gözlerinde bir umut ışığı devamlı parlardı.
Bunların bazılarını uzun sakallarıyla camide, bazen cenazede cemaatin içinde görürdünüz. Bazılarını da keçi sakallarıyla meyhanelerde. Esas dertleri halkın dertleriydi. Fakat halktan kimse onları fazla iplemezdi.
Boş ver yine boş boş konuşuyor deyip geçip giderlerdi...
Birgün toplanırsa halkın beğenmedikleri; o zaman halk adına, halk için, iş ve işlem yapan, karar verenlerin durumu zorlaşabilir, belki  halkın durumu zamanla daha da kolaylaşabilirdi.
"Ama ne zaman" diyerek ümitsizliğini belli eden bir ifadeyle başını sallaya sallaya uzaklaşıp gitti.

(4) "Yazılar Corc Orvelin Hayvan Çiftliği hikayesi gibi oldu sanki" dedi içlerinden o kitabı okumuşlardan biri. (13.06.2019-15:30)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...