9 Temmuz 2019 Salı

Uzak Diyar

Montana. İsmine sadece  kovboy filmlerinde duyup, belgesellerde manzaralarına rastladığı bir uzak diyar. Vahşi Batı tanımının hala var olduğunu, üç milyonu biraz geçen nüfusuna karşın, altıyüzbin km  kare civarındaki coğrafi genişliği ile ve vahsi tabiatıyla ispatlayan, ABD nin orta kuzey sınırındaki bu eyaleti  google da merak edip biraz inceledi. 
Neden merak etti sorusu "çalış ve seyahat et" diye anlamı çevrilebilen bir proğram dahilinde oraya gidecek olan evladının başına geleceklerden biraz endişe ettiği  için diye cevaplanabilir. 
Ama endişe olsa da bazı riskleri göze almadan da gelişmek bilgilenmek deneyim sahibi olmak zor. O nedenle oğlunun isteğine hayır demedi. Sattı savdı, bir şekilde oğlunun hayaline, gayesine kavuşmasına yardımcı oldu. Şimdi ise geleceği günü, başarısını kutlayacakları anı sabırla bekliyor. 
Ancak annesinde o sabrın, -özlemin etkisiyle- daha az olduğunu, yeri geldiğinde "nereden çıktı bu Amerika işi, hep senin müsamahan yüzünden" diyerek kendisine sitem ettiğinde ise susmak zorunda olduğunu biliyordu. "Anne kalbi  daha yufka yürekli olur." diye düşünüp geçiştiriyordu.  
"Yeni yerler görmek, yeni işler yapmak,  yeni dostluklar kurmak insanın olgunlaşmasında, iyiye doğru gelişmesinde yararı olur." diye eşinin üzüntüsünü teskin ediyordu.
Teskin ediyordu. Teselli edemiyordu.Teskin etmek durdurmak, dindirmek, sakinleştirme gibi anlamları içeriyor olsa gerek. Teselli ise, sanki esasın yerine bir başka eşyaya ya da  konuya yönlendirerek rahatlatmak gibi bir anlam içerdiğine kendi kendine hükmetti. Hani milli piyango teselli ikramiyesi gibi...Ya da Orhan Gencebay ın "Bir teselli ver " şarkısındaki gibi. Teselliyi, esası dağıtan, esası isteyene vermeyince yerine bir nebze ikame edilecek bir şey vererek teselli olsun diye veriyordu. Ya da esası isteyenin durumu/seviyesi/kapasitesi/kudreti, esası kabullenecek, kaldıracak noktada olmadığından vermiyor, teselli ile teselli olmasını uygun görüyordu.
Kendisi dağıtan da değildi, teselli veren de. "Ancak O'ndan istenir ve O'ndan umulur, verdiklerine de şükredilir. Yeri geldiğinde de doksandokuzu veren yüzü de verir diyerek eldekini bulabildiğine şükredilir, kanaat edilir." düşüncesi geçti aklından.
Sonra birkaç satır yukarıda yazdıklarını şöyle bir süzdü; "Dücane Cündioğlu'nun yazılarını okuduğun analizlerinden belli oluyor. Seni gidi kopyacı " diyerek sayfayı kapattı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...