20 Temmuz 2012 Cuma

20 Temmuz 1974 Gözlemler


Sabah uyandığımda güneş bir hayli ilerlemişti.Evimizin mutfağının üstünde bulunan taraçadaydım. Biraz ötede gece işten gelmiş olan babam uyuyordu.Temmuz sıcakları bastığında Manisaya, şehirde yaşayanlar serin bir yer ararlar.Gece işten gelen babam da içerde uyuyamayınca taraçaya, benim yatağımın yanına bir şilte serip açık havada uyumuştu anlaşılan. Saat 07.20 şöyle bir gerinerek etrafa baktım.Annemin bulduğu ve babama zorla  açtırdığı envayi çeşit teneke kutulara dikilmiş çiçekler de beni selamlıyordu. Çevrede arı ve sinek vızıltılarına karışmış çiçek ve ot kokuları sıcağın yavaş yavaş artmasıyla yayılıyordu. Derin bir nefes çekip Sivrice tepesine doğru baktım. Yaylaya gidenlerin eşeklerine bağırışları, eşeklerin tıkırdayan ayak sesleri geliyordu kulaklarıma.  Çünkü biraz geç kalmışlardı. Sıcakta yokuş çıkmak meşakkatlidir.
Taraçanın güney kısmında küçük bahçemize dik açı ile inen tahta merdivenden aşağıya indim. Hol kapısı açıktı. Hol kapısının sağ üst kısmında iki demir raf üzerinde duran 6 büyük pilli Hislon radyomuzun düğmesini çevirdim .Önce bozuk düğmesinden dolayı cızırtılı bir ses, ardından Bülent Ecevit in sözleri duyuldu."Kıbrıs Barış Harekatı başlamıştır, askerimize karşılık verilmezse bizim askerlerimizde karşılık vermeyecek " anlamında sözlerdi aklımda kalan. Kıbrıs a askerimiz çıkmıştı. Haber bitmeden apar topar yukarıya babamın yanına koştum." Baba baba Kıbrıs ta savaş başlamış, asker çıkmış radyo söylüyor."
Babam hemen kalktı, bereberce  aşağıya radyonun altına indik.O da heyecenlandı. Haberler kısa sürmüştü. Hasan Mutlucan'dan kahramanlık türküleri çalmaya başladı radyo,on beş dakikada bir kısa haberler veriliyordu savaşla ilgili.

Kahvaltıdan sonra çıraklık yaptığım çarşıdaki ayakkabı imalat atölyesine gittim.(5 sınıfın yaz tatilindeydik. Ağustosta sünnet olacak; Eylülde Ramazan da ortaokula başlayacaktım. İşte o yaza ait bu anlattıklarım ) Giderken sokakta gördüğüm insanlarda heyecan vardı. Korku, tedirginlik, endişe ile karışık gergin bir gurur.

Şehirde önceki günlerde arasıra rastladığımız taşkınlıklara,kavgalara,nizalara,şen şakrak gürültülere rastlanmıyordu.Akgün mahallesi bile 20 Temmuzdan önceki gibi değildi.Savaşın bizlere  verdiği  düşünceli durgun,ağırbaşlı bir hal vardı genelin üzerinde.

Atölyede elimiz işte, kulağımız radyoda. Haberler başladığında hepimiz pür dikkat. Günaydın Gazetesi muhabiri Adem Yavuz un öldüğü haberi, Albay Karaosmanoğlu'nun şehit olduğu haberi, 54 şehidin olduğu haberi...

Beyaz filin önünden geçerken SSK giriş kapısı önündeki Hür ışık gazetesinin günlük nüshasını okurdum. Manisaspor ne yapmış? Siyah beyaz baskılı gazeteyi okumaya çalışırdım.

Savaş günlerinde Hür Işık tan başta gazeteler de asılmaya başlandı. Günaydın Gazetesinin öğleden sonra gelen 2.inci baskısını hatırlıyorum. Baskılar 4 sayfadan oluşuyordu. Gazeteyi daha iyi okuyabilmek için birbirimizi iterek öne geçmeye çalışırdık. Öndeki bazen yüksek sesle okur. Vay be. Helal olsun Askerlerimize. sözleri gelirdi önden arkadan.

Beyazfil önünde toplanıp sütundaki haberleri okuyan bizler çulsuzlar takımıydık. Cebimizdeki sınırlı parayı öğle yemeği mi? gazete mi? seçeneği içinden öğle yemeğini seçenler grubuyduk. Şehirdeki diğer insanların içinde bir bölümü ise beyazfil direğine tenezzül etmeyip, dükkanının önünde peykelere oturmuş bir yandan çayını yudumlayıp diğer yandan gazetesini okuyanlardı.
Bir kısmı da  küçük zillerle donatılmış at arabalarıyla sabah erkenden yola koyulmuş bağcılardı. Şehirde sabahın alacakaranlığında tak tak nal sesleri ve atların üzerinde bulunan zillerin çıngırdamaları duyulurdu. Ve kadınlar, kapı önlerinde dut ağaçlarının gölgesi altında  komşularla, ahretlikleriyle oturup dertleşen annelerimiz, ablalarımız, teyzelerimiz,yengelerimiz ne düşünüyordu ? Hatırlamıyorum.

Onlar ne düşünüyordu bilmiyorum.

Akşamları iş çıkışında sokakta arkadaşlarla ne konuşurduk Kıbrıs hakkında?.Tahminim heyecanla beşparmak dağlarını baş piskopos Makaryosu, Rumu,Yunanı, İngiliz gevurunu,askerimizin kahramanlıklarını, biz de orada olsaydık Girne de, Magosa da, Limasol da, Lefkoşa da düşmanı şöyle şöyle yapardık muhabbetlerini yapıyormuşuzdur.

Rahmetli muhtar Ali Evsek Amca geceleri evleri dolaşıyor, dışarıya ışık sızan evleri uyarıyordu. Evlerdeki lambaların etrafına sadece öne ışık verecek yanlara ışık vermeyecek şekilde mukavva huniler yapılmıştı. Dışarıya ışık sızmasın diye pencere ve kapılara örtüler gerilmişti. Araçların farlarına ince bir ışık sızacak şekilde mavi kağıt kapatılmıştı.

Müsait zamanlarımda Akmescit mahallesinin üstlerinde Sivrice tepesinin eteklerinde kuzu güdüyordum.  Nerede nasıl gördüm emin değilim ama;  Askerlerin dağda  uygun yerlere gizlendiklerini kampet, küçük çadır kurduklarını hayal meyal hatırlıyorum.

Sokak lambaları yakılmıyordu. Her yer zifiri karanlıktı. Manisa Yunanistan'a yakın olduğundan herhangi bir hava saldırısına karşı önlem olarak karartma tedbirleri alınmıştı.

Her yerde harp  konuşuluyordu.

Ben ise 11 yaşındaydım hayatla ilgili güzel hayallerim vardı.
Elimde babamın okulu bitirince bisiklet alacağım sözü yerine hediye ettiği Standart marka küçük bir radyo, kulağımda Hasan Mutlucan ın türküleri , gözlerim dünyayı seyrederken zihnim gerçeküstü hayallerde dolanıp duruyordum, bana bahşedilen hayatın, bana bahşedilen imkanları içinde...
Çok Şükür...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...