31 Ocak 2022 Pazartesi

Bağ

    Bir kaç günden beri kapalı olan gökyüzü bu sabah açılmaya başladı. Güneş, ışıklarını  öğleye doğru şehrin her yanına göndermişti. Nice zamandır gri bir aydınlık içinde kalan şehir ve üzerindekiler  daha aydınlık daha fark edilir olmuştu.   

    Küçük bir çocukken çevresinde bulunan eşyaları gözlemlediği anları düşündü. Avizelerin billur camlarına vuran  gün ışığının, başını oynattıkça farklı renklere bürünmesini, yine ince altın ya da gümüş simli ipliklerle dokunan düğün elbiselerinin üzerine vuran ışığın renk renk pul pul yansımasının ruhuna getirdiği mutluluk hissini hayal etti. Elbiselerden yansıyan ışıltıların onu neden mutlu ettiğini sorguladığında, genellikle tartışmalı olan, sorunların sıkıntıların yorgunlukların yüzlere yansıdığı diğer zamanların dışında düğünlerde büyüklerinin renkli düğün elbiseleri içinde neşeyle oynamalarının etkisi var mıydı?  Çocukluğunda dayısının nişanında annesinin neşeli hali onun hatıralarına ışıltılar içinde bir mutlu zaman olarak kaydedilmişti. Her hangi bir yerde ve zeminde ve zamanda nerede olursa olsun bir billur avize ve simli kumaş görse içinde bir mutlu heyecanın titremesinin sebebi miydi?

    Salihli, ilk çocukluğunun yeşil bağlar arasındaki güneşli ve sakin şehri. Evleri, o güne göre şehrin bağlarla olan güney doğu sınırındaydı. Evlerinin arkası güneye dönüktü. Güneyde uzun kavak ağaçlarının gün ışığıyla oynayan yapraklarının eve düşen hareketli gölgelerini düşündü. Doğu tarafında, evlerinin yakınında yere uzanmış uzun dallarının  geniş yapraklarının arasında salkım salkım üzümleriyle kimin olduğunu bilmediği bağ.  Mutfaktan çıkılan arkadaki küçük bahçenin, briketlerle örülen duvarının yanına bir kaç kavak ağacı da babası dikmişti. Mutfak kapısı ile tulumba arasında siyah çimento ile kaymak gibi sıvanmış zemini ve yazın gölge vermesi için tulumbanın üstüne sardırılan asmayı,  evlerinin salonunda marangozun tavanı ve kenarlarına pervazları kırma metre ile ölçerek dikkatle  çaktığını... 

    Salihli ile ilgili bu kadar ayrıntıyı nasıl unutmadığını düşündü. Özellikle babası Manisa'da tekstil fabrikasında çalışırken annesi ve kendisi dışında kimsenin olmadığı sessiz huzurlu ışıltılı sabah kahvaltılarını, iki kanatlı ahşap sokak kapısından çıkıp üç basamaklı beton merdivenden inince sağında, yani doğusunda kalan bağların üzerindeki kocaman sabah güneşinin gözlerini yakan parlaklığını...Yakınlarda başka bulunmayan demiryolu kenarındaki bakkala kadar yoruldukça annesinin  kucağına aldığı ona uzun gelen yolu, ama bakkala geldiğinde mukavva bisküvi kutularının üzerine geçirilen seyyar cam kapağı açarak kutusundan seçtiği içi karamel dolu küçük sandviç  bisküvilerinin çiğnedikçe damağında şaklayan tadı, bir gün o lezzete bir an önce kavuşabilmek için telaşla açarken kırdığı o cam bisküvi kutusu kapağı yüzünden bakkalın kızdığını, söylendiğini de... Ve üzülerek annesinin bacaklarına sarıldığını da...  Annesiyle eve geri dönerken  elinde birkaç bisküvi, ağzında hala çiğnediği damağındaki lezzetin hazzı ile,  demiryolundan geçen trenlerin  gürültülerini yeri titreten sarsıntılarını bile duymadığı zamanları, büyük dayısının evine giderken içlerinden geçtikleri  tarlalarda bir kaç  ağaçtan, daldan dala  atlayan sincapları  hatırladı...

Bu hatıraları ona hatırlatan okumakta olduğu kitaptı...(31.01.2022)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...