4 Şubat 2016 Perşembe

Kader Kısmet

Sabah evden çıkıp işe doğru giderken sağımda kalan Karlı Manisa Dağı ilişti gözüme.
Yukarı doğru bakarken aklıma yıllar önceki bir gözlemim geldi.

Manisa Dağının zirvesinde beyazın hüküm sürdüğü soğuk Şubat sonlarından bir Pazartesi ikindisinde Malta manavı kavşağından yukarıya  Karaköy pazarına yürüyordum.

 Zirvede gözümüze çarpan beyazın, şehirde,yüzümüze vuran ayazı vardı.

Akşam ayazının  etkisiyle pardesüme bürünmüş,yün şapkamı enseme kadar indirmiş ellerim cebimin derinliklerinde üşüyerek ilerliyordum.

A101 marketin yakınına geldim.

Duvar kenarında elleri cebinde bir adam dikkatimi çekti. Şakaklarındaki saçların kırlarından  60 yaşlarında olduğu anlaşılıyordu.Keskin soğuğa rağmen üzerinde kırarmış yelekli bir ceketten başka giyeceği yoktu. Eski siyah pantalonu, yıpranmış sivri burunlu yumurta topuklu ayakkabısıyla, elleri cebinde duvara yaslanmış bekliyordu. Elbiselerinin modeli,sivri burunlu ayakkabılarının ökçeleri  1970 li yıllardaki fayton sürücülerini hatırlatıyordu. Gözlerinde; uzaklara, karlı zirvelere doğru kayan bakışlarında bir kayıtsızlık vardı.

 Boşvermişliğin,umutsuzluğun dinginliği hareketlerini etkilemişti. Gözlerini kah kısıyor kah sigarasının dumanını öylesine savuruveriyordu.

Pazara gidip gelen insanlar telaşla önünden geçiyorlardı.
Okuldan çocuğunu alıp evine giden bir anne yanından geçerken hafifçe toparlanıyor, çocukla anne geçtikten sonra ise yeniden eski dinginliğine bürünüyordu. Bazen yanında eşiyle neşeyle yürüyen insanları görünce de şöyle bir dikiliyordu. Elleri çantalı, pazar arabalı ihtiyar insanların koşuşmaları ise ilgisini çekmiyordu.

Sessiz,durgun,bıkkın bir bekleyiş içindeydi.

Bir ara gözlerini -yine bıkkın bir bakış ile- yol kenarında alışveriş için tezgahlarını açmış pazarcılara doğru kaydırdı. Pazarcılara bakmaya başladı. Başımı gayrı ihtiyari baktığı yöne doğru çevirdim. Nereye, neden baktığının merakı içinde pazarcıları  ve etrafı incelemeye başladım.

Pazarcılara ait yere serilmiş eşyaların arasında, bel hizasına kadar yükseltilmiş seyyar sehpa üzerinde özenle işlenmiş ahşap bir kutu duruyordu. Kutuyu merak edip yavaşça öne doğru yürüyüp baktım.

"Acaba esans satıcısı mı?" diye düşünüp, ahşap sehpanın önünde küçüklü büyüklü esans şişeleriyle karşılaşacağımı umarken (bir tabla üzerinde) düzenli olarak kıvrılmış kağıtlar ve kutudaki delikten dışarıyı gözleyen küçük bir çift gözle karşılaştım.

Önündeki sermayesine umutsuzca bakan bir adam ve  kaderini merak edenler için sipariş  bekleyen   bir tavşan Karaköy pazarında  akşam ayazını karşılıyordu.

Sermayesini kediye yükleyenleri duyuyordum. Ama sermayesini soğuk bir şubat akşamında tavşana yükleyene ilk kez rastlıyordum.

Çocukluğumda rastladığım, kader kısmet çekilişi yapan  okul yakınlarında,ya da çocukların ve annelerinin sık uğradığı mekanların yakınlarında tezgah açıp bekleyenlerden sonuncusu ile karşılaşmıştım. Sonuncu tavşan, sonuncu  "Kader kısmet" çi...

Satıcı ihtiyar ile tavşanın  bahtlarına, çekilişlerinden pek olumlu sonuçlar  çıkmamıştı anlaşılan...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...