14 Ocak 2016 Perşembe

Yatağına Kırgın Irmaklar

Ne zamandır oğlum Alper'e aldığım kitapları iade etmek için kütüphaneye uğrama niyetindeydim.Çok şükür geçen perşembe günü bu niyetimi gerçekleştirebildim. Akşamüzeri işten çıkınca saat 17.30 sıraları kütüphaneye girdiğimde kapıda Telekomdan arkadaşım İsmail karşıladı.Saat geciktiğinden İsmail'le fazla konuşamadan kitapları teslim etmek üzere okuma salonuna girdim.
Gençler masalarda ders çalışıyorlardı.Sağ tarafta teslim bölümünde oturan görevliye kitapları teslim ettim.Zaman var mı kitap bakabilir miyim dedim.Olumlu cevabıyla şöyle bir kitapları incelemeye başladım.
Yeni gelen kitaplar bölümünde Ahmet Turan Alkan'ın "Yatağına Kırgın Irmaklar" adlı eserini gördüm. Ahmet Turan Alkan yıllar önce Zaman gazetesinde üçüncü sayfadaki köşesinde yazarken okurdum ve yazdıklarını takdir ederdim.Fakat son yıllarda yazılarında o eski havayı bulamamaya başladığımdan takip etmeyi bırakmıştım.Cumartesi Pazar günleri ek sayfalarda yazdıklarını ise Ona yakıştıramadığımdan okumuyordum.
İnsanların değişeceğini kabul etsem de keyif benim keyfimdi.Son zamanlarını beğenmiyordum.Sanki ciddi,vakur,düşünür Ahmet Turan Alkan gitmiş başka bir yazar gelmişti. Acaba Zaman Gazetesinin Selahattin Duman'ı olmak mı istiyordu. (Selahattin Abimin gönlümdeki yeri ve mevkisi ayrıdır müstesnadır.) Şimdi hatırladım."Altıncı Şehir" adlı eserini de geçen yıllarda okumak üzere kütüphaneden almıştım.Gazetedeki hafta sonu yazılarına kızdığımdan mıdır nedir.Biraz okumuş sonunu getirememiştim.O kitapta da Sivas üzerinden ülkedeki değişimi ele aldığı bölümleri hatırlıyorum.Ülkedeki tüm şehirler birbirinin aynı kübik binalarla doldurulmuş.Şehirlerin alameti farikaları kalmamış,bir şehrin diğerinden ayıran binaların yapım şekilleri v.s. bölgesel özellikler yok olmuş diyor,müteahhitlere kızıyordu.Doğru söylüyordu.Ama okuyamadım.Süresi dolunca iade ettim kütüphaneye.
Yeniden okumak üzere aldığım "Yatağına Kırgın Irmaklar" da Ustalardan bahsediyor.Seri üretimin,ucuzlayan teknolojinin kurbanı olan ustalardan,esnaflardan...Üzülüyor hayıflanıyorum. Çünkü doğru söylüyor.Ramazanlardan bahsediyor.Çocukken dinlediği masallardan.Yazdıklarını takdir ediyorum.
İslam Dünyasının sorunlarıyla ilgili düşüncelerine de katılıyorum.Bu bölüme kadar yazdıklarını takdir ediyordum.Ancak kitabının bir bölümünde Timsahlardan (!) bahsediyor. Timsahları ve timsahlığı anlattığı bölümün bazı kısımlarına katılsam da tümüne katılmıyorum. Bence kimse sütten çıkmış ak kaşık değil. Ahmet Turan Alkan'ın Ankara Siteler yurdunda sessiz ve yalnız Ramazanlar geçirdiği yıllarda ben de tek maaşıyla 4 çocuk büyütmeye çalışan bir tekstil işçisi babanın çocuğu olarak Manisa da Meslek Lisesi öğrencisiydim.

1979 yılı yaz dönemi okul tatilinde harçlığımı çıkarmak amacıyla fırında çalışmaya başlamıştım. Manisa Karaköy Semtinde İzmir Caddesi üzerinde Kömürcü Muharrem Amcanın kömür deposunun karşısında bulunan eski ismi Çifte Yani /yeni ismi Yeni Doğan olan bu fırında,Rahmetli Fırıncı Ramiz Abinin yanında tezgahtarlık yaparken, yazarımızın timsah olarak adlandırdığı kimselerin bazılarından (eski tarihli) Hergün gazetesi almak zorunda kaldığımı hatırlıyorum.
İstersen alma! (Almazsan ya ben mimlenir okul yolunda dayak yerdim.Ya da dükkan mimlenir bilinmez bir zamanda camları iniverirdi.) Zaten kıt olan harçlığımdan elime zorla tutuşturularak almak mecburiyetinde kaldığım gazeteden paramı boşa atmamış olmak niyetiyle / yararlanmak için bu gazeteyi okuyordum. Para vermişim atamıyor,okuyordum.(Timsahlara saygım biraz eksikse bir sebebi de bu olabilir.) Taha Akyol'un, Enver Altaylı'nın birkaç gün öncesine ait fikirlerini geç de olsa öğreniyordum. Taha Akyol'un yazılarını çok takip etmem. Bir öğretmen edasıyla ders dikte ettirir gibi gelir bana. Ama bir sebebi de 1980 öncesinde mecburen okuduğum Hergün Gazetesinin en arka sayfasındaki yazılarına olan kızgınlığım / bıkkınlığım mı?
Bahse konu ettiğim gazeteyi daha önceki sene köydeyken sessizlikten ve durgunluktan sıkıldığım zamanlar okuduğumda olmuştu. Bir şeyler yapmak can sıkıntımı geçirmek için köye 5 km uzaklıkta olan ilçeye giderdim.( Kütahya/Gediz)
Dedemin dükkanının biraz ilerisinde bulunan Ulu caminin karşısındaki gazete bayisinin önünde durur gazetelere bakardım.Bir kaç defa bu gazeteyi aldığımda olmuştu.

Fakat bir yıl sonra fırında çalışırken yapılan baskı ve mecburiyet bir şeyleri tekrar düşünmeme yol açtı.

Yeni bir hatıra. Türk Telekomda çalışırken Ahmet Beyin timsahlarının iktidar olduğu yakın zamanda ise Ankara dan bir yayınevi  İl Müdüründen aldığı izinle "Sizin İl Müdüründen isminizin olduğu listeyi aldık, o listeye göre sizi ziyaret ediyoruz. Kitap setlerimizden beğendiğinizi alın,taksitle ödeyin"sözleriyle psikolojik baskı ile bir kısım çalışana kitap seti satmış idi.Taksitlerde güzel rakamlardı.Eskiden kalan tecrübemle (Hergün gazetesi tecrübesi) bu defa direnebildim ve bir manevrayla kitap seti almaktan kurtulmuştum.Çalışanlar iş yerinde sıkıntı olur tedirginliği ile bila mecburi kitap setlerinden birini seçip almak durumunda kalıyorlardı.

Okumak güzel bir şey ama gönül rızasıyla olursa çok daha güzel ...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Arkadaş

Uzun yıllardan beri tanıdığı, ne zaman rastlasa yüzünden tebessümü eksik olmayan  nazik naif bir insandı. Gençlik yıllarından beri içinde ya...