25 Şubat 2025 Salı

Düşman

Düşman. Düşmek kelimesini yazmaya niyetlenirken düş ten sonra otomatik yazı düşman kelimesini önerince bu kelimede karar kıldı. Düşman, nereden ne sebeple kim tarafından türetilmiş. Düşlerinde kızdıkları mı, onu yere düşürenler mi?  Rakipleri mi hayatına ve hayatı boyunca yaptıklarına karşı gelen yaptıklarını yıkmak isteyenler mi? Nedir? Nereden türetilmişse türetilsin kişinin hayatındaki bozgunların olumsuzlukların yıkımların müsebbibi olanlara verilen bir isim. Ama düşmanın kişiye olumlu olan yanı onu dik durmaya dirençli olmaya sağlam durmaya hayatta kalma gayretini artırmaya yararı olduğu da bir başka gerçek. Derler ya kötü komşu insanı ev sahibi yapar. Su uyur düşman uyumaz da başka bir atasözü... Düşmanlara karşı her daim teyakkuzda olmak, mümkünse düşmanı dost yapabilmek dileğiyle...(18.11.2024  Pazartesi)

17 Şubat 2025 Pazartesi

Kaval

(17 Şubat 2025) Bir kaval sesi duyuldu, işyerinin boş ve pürüzsüz duvarlarında yankılandı, çarpa çarpa kulağının kıvrımlarından da geçerek beynine ulaştığında ise kaval sesinin tınılarının "eklemedir koca kavak ekleme" türküsünü terennüm ettiğini anladı. İşte o anda sükunet içinde nefesini üfleyen, kavalın deliklerine yine sükunetle basan kavalcının ruh hali onunda ruhuyla bütünleşti... O anda bir ameliyat masasında olsaydı ve narkoz verilmeden vücuduna cerrah tarafından neşter değdirilseydi bile, neşterin kestiği yerlerde oluşacak acıları hissetmeyeceğini, yaranın acımayacağı düşündü.

...

Kavalın çevreye sükunet veren sesi, sessizliği; nefesinden çıkan havanın bir kamış parçasından yayılmasıyla bozulan, yalnız çayırların efendisi çobanın isyanıdır. Sadece hayalleri ve çevresinde ona itaat ettiklerini belli eden bir dinginlikle Onu pür dikkat dinleyen koyunlarından başka, sürünün bir hayli uzağında bir kuytuda uzanan, kuyruğunu sallayarak çevreyi kolaçan eden çoban köpeğinin kavalın sesine ilgisiz olduğunu hissettiren kayıtsızlığı dışında ne vardı ki...  

Yalnız çayırlarda rüzgarın estiği yöne göre dalgalanan dallar, yapraklar ve koparak yeryüzünü kaplayan, toprağa karışacağı anı sabırla bekleyen dallardan azad olmuş kuru yaprak ve dikenler ile toprağın en üstüne sere serpe yayılarak esecek rüzgar ile yer değiştirmeyi bekleyen tozlardan başka ne vardı ki.

Kavalı bazen sevinçle bazen hasretle bazen de hüzünle ağlatan çobanın kalbinin dibinde bulunan ciğerlerinden çıkarak avurtlarına dolan ve dudaklarının ucuna kadar gelen nefesi, dudak ucunda bekleyen kaval dilinden kamışın iç boşluğuna doğru sese dönüşerek esip giderken, ruhundan geçenleri de dinleyenlerin kulaklarına ulaştıracaktı.

Ancak yalnız çayırların yalnız rüzgarlarında, başında meleşen koyunlarından başka dinleyen olmadığından, bozkır ortasında daha önce yitip giden nice güzel seslerden biri olarak yitip gidecekti. 

Olsun, dedi çoban, dilin dilimde her daim benimle beraber içimdekini çığırmaktasın. Sesin benim gönlüme deydikten sonra gönlümü eylendirdikten sonra kimse dinlemesin önemli değil...


12 Şubat 2025 Çarşamba

Hatırımda

"...Ayakkabın. Sen doğmadan yıllar önce  doğar doğmaz rahatsızlanan ve Gediz'de hastaneye götürülen ancak tedavi edilemeyerek vefat eden ilk oğlumuzu hastaneden elimize verdikten sonra, anneni benim yettiğim bir merkep sırtında,  elinde vefat eden oğluyla köye getirdiğimizi  ve köye defnettiğimizi, diğeri bir yaşlarındayken ben askerde iken vefat eden ve vefat haberini askerdeyim diye benden gizledikleri abilerinden sonra, 1963 senesinin Mayıs ayı başlarında doğduğunda, annen seni özel bir kapsama alanında -muskalarla, yasaklarla- büyütmeye başlamıştı. Askerlik sona ermiş teskereyi almış Salihli'ye gelmiştim. Salihli dokuma fabrikasında işe de girmiştim. Zaman buldukça askerde de yanımdan ayırmadığım emektar fotoğraf makinamla resimlerini çekiyordum. Sonraki zamanlarda ağladığında teselli etmek için önüne yığdığım mevcudu yedi yüzü aşkın fotoğrafları yırttıkça gülümsemenden dolayı fotoğrafların azalmasına hayıflanmadım. 
    İki buçuk yaşlarına geldiğinde dedenin terzi dükkanına uğradığımız bir akşamüstü  çarşıda yürürken  ayakkabıcı dükkanının önüne sıralanan  albenili çocuk ayakkabılarını görünce  sana da almak niyetiyle içeriye girdik. Türlü modeller arasından annenin de benim de hoşuna giden bir modeli seçtik. Ayakkabıcı seni koltuk altlarından tutarak kaldırdı ve hasır iskemleye oturttu. Beğendiğimiz ayakkabıyı giydirdi. İskemleden indirerek şöyle bir yürü der demez öyle bir ağlamaya başladın ki neden olduğunu anlayamadık. Çünkü acıyı ifade edecek konuşman daha gelişmemişti ve biz de bir kaç defa giymen için zorlamıştık. Ayakkabıyı beğenmediğini düşünmüştük. Ancak ayakkabıyı ayağından çıkarınca içine elimizi sokarak kontrol ettiğimizde nedeni belli oldu. İç kısım kenarlarında düzgün çakılmamış çiviler vardı. Ayağına batan çiviler nedeniyle ağladığını anlamıştık. Göz bebeğimiz hayattaki evladımıza yaptığımız bir çeşit işkenceydi. O günden bu güne  kaç yıl geçti hala o günün pişmanlığı hatırımda. Sokaktan geçen anne babalarının arasında yürüyen küçük bir çocuk gördüğümde aklıma gelir, üzülürüm. .." 
"...Elden ayaktan düştüğüm ve unutkanlığımın başladığı bu günlerde kardeşlerinle sırayla yanımda kalıyorsunuz. Bir ihtiyaç anında seslenmem gerektiğinde  sen evde yanımda olsan da olmasan da ilk seslenmem sanadır. -burada babaannenin köy girişinde bir karaltı gördüğünde uzaklardan gurbetten bir türlü gelemeyen ilk göz ağrısı büyük oğlunu, hep beni hatırladığını ve ben olmadığımı anladığında da hayıflanarak "kapın çalındığında ilk oğlunu hatırla da benim durumumu anla" dediğini de  unutmadım. Sanki köyde yolumu gözleyen babaannenin ilenci tutmuş gibi- Kapım  çalındığında ilk aklıma gelen isim senin ismindir. Çünkü ömrümün en güzel gençlik zamanlarında yanımdaydın ve hafızamın kaybolmamış en büyük kısmını işgal eden hatıralarda çoğunlukla sen varsın..." ( Manisa 12.02.2025)

Bir beyaz örtü

Bu sabah yataktan kalktıktan sonra yatağının yanındaki pencereden dışarıya baktığında mavi gökyüzünü göremedi. Dağları göremedi. Her yanı ka...